Kitap Notları ve İncelemesi-1: Caner Taslaman, Neden Müslümanım?

 

Kitap Notları ve İncelemesi-1: Caner Taslaman, Neden Müslümanım?

Giriş

Kerem Cankoçak, Örsan Kunter Öymen, Ahmet Arslan veya Celal Şengör gibi non-teist fikirlere sahip kişilerle ulusal kanallarda ve sosyal medyada yaptığı tartışmalarla ya da girdiği polemiklerle Caner Taslaman ülkemizde en fazla tanınan din felsefecilerinden birisi hatta belki de en fazla tanınanı. Oxford, Harvard ve Boğaziçi gibi dünyada önde gelen eğitim kurumlarında öğrenim görmüş ve dersler vermiştir. Şu andaysa Yeditepe Üniversitesi’nde akademisyenlik yapmaktadır. Daha önce Tanrı’nın varlığıyla alakalı “Kuantum Teorisi, Felsefe ve Tanrı”, “Allah ve Büyük Patlama”, “Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi?” gibi pek çok kitabı da internette PDF olarak bulunmaktadır.(1) 

Bu yazıdaysa onun son çıkan kitaplarından birisi olan “Neden Müslümanım?” isimli eserindeki 6. bölüm olan “Hz. Muhammed’in Analizi” kısmından aldığım notları, yazıda katılmadığım noktaları ya da eksik bulduğum kısımları değerlendireceğim.(2) Yazıdaki bölümlerin (yazının 6 bölümünü inceleyeceğim) genel değerlendirmesini yaparken hemen hemen her bölümün sonunda “Değerlendirme” diye ayrı bir başlık açtım fakat yazıdaki bölümün içinde katılmadığım ufak bir nokta ya da yanlış anlaşılmalara sebep olduğunu düşündüğüm kelime veya kavramları aynı paragraf içinde (*) işaretiyle başlayan paragraflara yazdım. 

Kitaptaki bu bölümü incelememdeki sebep hem İslam tarihiyle -acemi bir biçimde de olsa- ilgilenmem hem de bir süre Taslaman’ın çalışmalarını takip eden biri olarak daha önce bu konuda müstakil bir yazısına ya da konuşmasına rastlamamış olmamdan kaynaklanıyor. Dolayısıyla bu bölümdeki fikirlerini incelemeye değer buluyorum. Zaten az çok din felsefesi ya da teoloji hakkındaki sosyal medya mecralarında dönen tartışmalara baktıysanız muhtemelen kitaptaki diğer kısımlar hakkında az çok da olsa bilginiz vardır. 

Tarihin Sıfır Noktasından Oynanan Büyük Role

6. bölümdeki “Sıfır Noktasından Tarihte Oynanan Büyük Role” adlı ilk bölümde Peygamber Muhammed’in başlangıçtaki durumu göze alındığında tarihsel başarısının daha iyi anlaşılacağı öne sürülmekte ve Peygamber Muhammed’in başlangıç hikayesine sembolik olarak sıfırdan başladığı belirtilmektedir: 

…Hz. Muhammed’in peygamberliğini reddedenlerin en öne çıkan iddiası “Hz. Muhammed’in Kuran’ı uydurduğu ve şansının yaver gitmesiyle tarihsel rolünü gerçekleştirdiği” şeklindedir. Karşıt iddia bu şekilde olduğu için Hz. Muhammed’in başlangıçta nelere sahip olduğunu ve hayatını incelemek de önemli olmaktadır. Hz. Muhammed’in sıfırdan başladığını anlamak; getirdiği mesajın ve tarihte gerçekleştirdiklerinin büyüklüğünü anlamaya katkıda bulunacaktır.

Bu “sıfırdan başlama” konusunu “ilmi, siyasi, insan kaynağı ve ekonomik açıdan sıfırdan başlama” olarak dört açıdan inceleyen Taslaman, bu dört bakış açısını da temellendirmeye çalışır. 

İlmi açıdan sıfır noktasında olduğunu Platon’un veya Aristo’nunki gibi bir felsefe okulunun olmamasına(i.), Sümer Medeniyeti’ndeki gibi gözlemevinin (Ziggurat) ya da sistematik bir evreni anlama çabasının olmamasına(ii.) ve Arabistan halkının önemli bir kısmının okuma yazma bilmemesine dayandırır(iii.) ancak kendisi de Mekke’nin bir ticaret merkezi ve kervan yollarının üstünde olduğunun farkındadır ve buradan hareketle farklı insanlarla (ve dolayısıyla da fikirlerle) etkileşim olabileceği ihtimalini göz önünde bulundursa da Peygamber Muhammed döneminde bilimsel-felsefi faaliyetler yapan bir kurumdan ya da topluluktan söz edilemeyeceğini dolayısıyla da böylesine “ümmi” bir toplumdan Kur’an’ın çıkamayacağını söyler. 

Siyasi açıdan tarihin sıfır noktasında olduğunu da Peygamber Muhammed’in kabilesinde önemli bir konumda dahi olmadığını ve Kur’an’da yer alan müşriklerin kendisinde yönelttiği bir eleştiriye yer vererek temellendirir: “Bu Kuran, iki şehrin ileri gelenlerinden birine indirilseydi ya” (43-Zuhruf Suresi 31). 

*Bununla birlikte Peygamber Muhammed’in yaşadığı toplum için “cahilliğin çok yaygın olduğu” nitelemesi uygun bir niteleme olmamakla birlikte yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilir. Taslaman, bu nitelemeyle ne kast ediyor tam olarak bil(e)miyorum ancak bilhassa Peygamber Muhammed’in doğup büyüdüğü Hicaz bölgesi uluslararası ticaretin yapıldığı farklı fikirlerden, bölgelerden gelen insanların bulunduğu kozmopolit bir yerdi ve bilhassa 7. yüzyıla doğru Mekke Arapların fazlasıyla önem verdiği bir yerdi. Panayırlarda edebi etkinlikler yapılırdı ve kutsal kitapları ve dinleri araştıran -az da olsa- insanlar da bulunuyordu.(3) Yine bir başka not düşmek istediğim pasaj ise şudur, “O, insanları, sahip olduğu avantajlar ve siyasi bir liderlik sayesinde değil, ulaştırdığı mesajın gücü sayesinde ikna etti.” Peygamber Muhammed’in çevresindeki ilk halka -çekirdek halka da denilebilir- muhtemelen Peygamber’e iman etme sebebi gerçekten peygamber olduğuna yönelik samimi inançlardı ancak İslam’ın zamanla insanın derinlerindeki varoluşsal sorularına yanıt veren din olma niteliğinden ziyade büyük ve güçlü bir siyasi organizasyonun ideolojisi haline gelmesiyle insanların bu dine inanmalarındaki sebep hakikat kaygısından ziyade dünyevi ya da siyasi kaygılar sebep olmuştur. Ancak şunu hatırlatmakta fayda var ki insanların kalplerindekini sadece Allah bilebilir burada yapılanlar sadece birer tahmindir.

İnsan kaynağı açısından sıfır noktasında olduğunu Peygamber Muhammed’in etrafında ilk başta insan topluluğunun olmaması ve ilk yıllarda inanan kişi sayısının 40–50 kişi olduğunu belirterek yanıt vermektedir. 

Ekonomik açıdan sıfır noktasında olduğunu büyük bir serveti olmadığını ve çok sevdiği eşi Hatice ile evlendiğinde de belli bir birikime ulaşsa da bu birikimin ordular kurabilecek, insanlar satın alabilecek bir güçte olmadığını belirtir. Hatta genel olarak Arabistan bölgesinin -özellikle sahil kesimi dışında- ekonomik açıdan önemli bir değere sahip olmadığını belirtir

*Ancak bu ibareyi de kısmen hatalı buluyorum çünkü bilhassa Hicaz bölgesinde -en azından 6. yüzyılda- müthiş bir zenginlik başlamıştı. Hatta bir süre sonra Mekkeli tacirler yüzde yüz kar yapacak kadar zengin hale geldiler.(3)

 Taslaman’ın da belirttiği üzere Peygamber Muhammed bu zenginlikten fazla nasiplenebilmiş değildi. Michael Hart bu sebeple tarihin en etkili 100 kişisini listelerken başa Peygamber Muhammed’i koymuştu ve Alphonse deLamartine Peygamber Muhammed için şu sözleri sarf etmişti: “Eğer amacın muhteşemliği, eldeki araçların kıtlığı, ulaşılan sonucun muazzamlığı bir kişinin dehasının ölçüleriyse; tarihteki hangi insan Muhammed’e bu hususta kafa tutabilir?” Sonuç olarak Taslaman’ın da belirttiği gibi “Müslümanım” diyen birisi tarihin sıfır noktasından en etkili kişilerinden biri olmayı, yüce bir gaye uğrunda, başarmış olan kişiye tabi olan kişidir aslında.  

Değerlendirme

Kaynak Nerede?

İlk olarak bu bölümde gözüme çarpan ilk sorun verilen çoğu bilginin kaynağının verilmemesi oldu. İlmi açıdan tarihin sıfır noktasında olduğuna dair verdiği üç örnek için de (i, ii, iii,) bir kaynak dipnot olarak verilmemiş. Kitabın sonunda da herhangi bir kaynakça listesi verilmemiş. Ancak bu durum, düşük ihtimal de olsa, kitabın PDF formundadır ve matbu haldeki kitap için böyle bir sorun yoktur, diye umuyorum. İlmi açıdan sıfır noktasında olduğunu belirtirken kaynak verdiği tek kısım Peygamber Muhammed’in “önceki kutsal metinlerin bilgisine bile sahip olmayan “ümmi” bir kavmin içinden çık”ması ve bunu da Cuma Suresi’nin 62. ayetine dayandırıyor yani Kur’an’ı tarihsel kaynak alıyor. 

Tarihsel bilgilerden bahsederken herhangi bir kaynağa atıf yapmadığı kısım sayısı oldukça fazla. Peygamber’i ekonomik, insan kaynağı ve siyasi açıdan incelerken de kaynaklara pek atıf yapmıyor. Örneğin: 

O, peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktığı zaman, Hz. Muhammed’in yaşadığı bölgede “devlet” tanımlanmasına uygun siyasi bir yapı yoktu. (Sayfa 172)
adetlerine ve atalarının dinine çok bağlı, cahilliğin çok yaygın olduğu, ufak bir geleneklerini değiştirmeye karşı bile çok dirençli bir toplum. (Sayfa 172)
Örneğin herhangi bir dinin ileri geleni veya tarikat gibi bir yapının önderi değildi. (Sayfa 172)
İlk önce eşi Hz. Hatice’yi, sonra diğer insanları teker teker ikna etti. (Sayfa 173) 
Zaten Arap yarımadasında (özellikle sahil kesiminin dışındaki yerlerde) ciddi bir zenginlik yoktu. (Sayfa 173)
Nitekim bu bölge ekonomik büyüklüğü açısından o kadar değersizdi ki, her yeri işgal eden Roma İmparatorluğu burayla ciddi şekilde ilgilenmemişti. (Sayfa 173)

Birinci kaynaklara atıf yapmasına da gerek yok çünkü Taslaman her ne kadar televizyonda çok farklı alanlarda konuşsa da sonuçta bir felsefeci, İslam tarihçisi değil ancak hiç değilse bu bilgileri aldığı ikinci kaynaklara atıf yapması beklenilirdi. Yine de bu bilgiler “genel itibariyle” ortalama bir siyer kitabında bulunabilecek bilgiler olduğu için gerek duymamış olabilir. Yine de tamamen kaynaksız bir kitap değil çünkü Alphonse de Lamartine’den ya da Michael Hart’tan vb. kişilerin çalışmalarından ya da sözlerinden bahsederken kaynak kullanılmıştır. 

Bununla birlikte tarihsel verilerden bahsederken kaynak kullanmamaya diğer altıncı kısmın diğer bölümlerinde de devam ediyor. Kaynak olarak Peygamber’in hayatından kullandığı tek kısım -gördüğüm kadarıyla- İbn Hişam’ın ve İsrafil Balcı’nın siyer kitapları olmuş. Ancak İbn Hişam’dan da Peygamber’in bir sözünü alıntılarken, Peygamber’in mirasına dair ufak bir pasaj için Balcı’nın kitabına atıf yapmış. Anladığım kadarıyla Taslaman birebir alıntılama yaparken kaynak kullanıyor fakat bunun dışında pek gerek görmüyor gibi. Yine de alıntılama dışında da arada yaptığı atıflar var. Neye göre kaynak verip vermediğini tam olarak anlamak güç gibi. 

Neden Hep Bilimsel Mucize Argümanı?

Bu bölümde de diğer çoğu bölümde olduğu üzere sık sık bilimsel mucize argümanına (yani Kur’an’da, o dönemin insanlar tarafından, bilinemeyen ve bilinmesi de imkansız olan ayetlerden hareketle Kur’an’ın Tanrı kelamı olduğuna dair argüman) atıf yapılmaktadır. Ancak zaten bu argümanların sunumu daha önce yapılmıştı ve bu argümanlardan hareketle Kur’an’ın Tanrı Kelamı olduğu sonucuna ulaşılmıştı. Tekrar göstermeye lüzum var mı? Bilemiyorum. 

Peygamber Kimdi?

6. Bölümün ikinci kısmındaysa Taslaman, -daha önceki hıristiyan felsefecilerin Peygamber İsa için uyguladıkları bir modeli örneğini uygulayarak- Peygamber Muhammed için üç ihtimalin olduğundan söz eder: O bir yalancıdır (i.), o bir akıl hastasıdır (ii.) yahut o Allah’ın elçisidir (iii.). Ve her bir olasılığı incelemeye çalışır.

O Bir Yalancıdır?

Taslaman’a göre Peygamber bir yalan söylediğini iddia edenlerin çoğu bunu bir menfaat uğruna söylediğini iddia etmektedir. maddi bir çıkar, şöhret veya kişilerin üzerinde otorite kurmak veya insanlığı iyiliği için yalan söylemek bu menfaatlerden bazısıdır. Taslaman, tarihsel açıdan Peygamber’in güvenilir olduğunu ve Muhammedül Emin ünvanının da bu sebeple ona verildiğini belirtmekte ancak dürüst biri sonradan yalancı olabilir ya da tarihsel açıdan bu bilgilerin güvenilir olmadığı öne sürülebilir dolayısıyla Taslaman’a göre burada farklı argümanlar öne sürülmelidir. 

*Ancak ben Peygamber’in güvenilir olduğuna dair rivayetleri tarihsel açıdan eleştirmenin kolay olduğunu düşünmüyorum çünkü Siyer veya Hadis gibi tarihsel kaynaklar genel olarak bu konuda -bildiğim kadarıyla- ittifak halindedir. Hadis ve Siyer baz alınmasa dahi şüpheci oryantalistlerin güvendiği tarihsel bir kaynak olan Kur’an’da Peygamber Muhaliflerinin, Peygamber’e yönelttikleri pek çok suçlama veya niteleme yer alırken “yalancı” tabiri kullanılmamaktadır. Bununla birlikte hayatının önemli bir kısmını güvenilir biri olarak geçiren ve bu konuda topluluk arasında nam salan bir kişinin nasıl bir anda “Allah’tan vahiy aldım” diyecek kadar ileri gidebileceğini de psikoloji bilimince sorgulanması gereken bir sorudur.

Neden evrenin sonlu olduğunu söylesin?

Taslaman “Kur’an eğer Peygamber Muhammed’in yalanıysa neden ‘evrenin sonunun olacağı’ şeklinde bir yalan söyler ki?” tarzında bir soru ortaya koyar. Çünkü ona göre böylesine bir yalan Peygamber Muhammed’e avantaj değil aksine dezavantaj sağlar çünkü o dönemde Arapların kozmoloji fikrine ters bir görüş ortaya atmıştır. Hatta Taslaman, muhtemelen muhalifleriyle bu konuda bir tartışma yaşamış olması muhtemel olduğunu belirtir. 

*Fakat maalesef bu konuda da bir kaynak göstermez. Keza Arapların kozmoloji fikrine dair de bir kaynak ortaya kaynak koymaz. “Arapların o dönemki kozmoloji fikri yani evrene dair kafalarında neler vardı?” açıkçası bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Belki dönemin diğer medeniyetlerinde yer alan paganist kozmoloji fikirlerine benzer fikirleri vardı. Ancak Taslaman, Peygamber Muhammed’in bu fikri yani evrenin bir sonunun olduğunu, o dönemde başkasından öğrenmesinin imkansız olduğunu söyler. Peygamber Muhammed’in dönemine göre evrenin sonlu olduğuna dair fikir yeni değildi çünkü İslam’dan önceki semavi dinler olan Yahudilik ve Hıristiyanlık (ya da kısaca Yahudi-Hıristiyan gelenek) dinleri zaten evrenin mutlak bir sonunun olduğu fikri üzerine kuruluydu. Tevrat’ta ve İncil’de da buyrulduğu üzere:

Bütün gök cisimleri küçülecek, gökler bir tomar gibi dürülecek; gök cisimleri, asma yaprağı, incir yaprağı gibi dökülecek. (Tevrat, Yeşaya 34:4)
Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her dağ, her ada yerinden sökülüp alındı. (İncil, Vahiy 6:14)

Peygamber döneminde etrafta dolaşan din bilginler olduğunu daha önce de belirtmiştim. Yine Peygamber bir tüccardı ve zaman zaman o dönemde Hıristiyan Bizans’ın bölgesi Suriye’ye yolculuklar yapmıştı. Bu fikirlerle karşılaşması ve öğrenmesi ihtimalden uzak durmamaktadır. Yine de Peygamber bir yalancıysa ve Arapların kozmoloji fikri semavi dinlerin kozmoloji fikrine benzer değilse yani Araplar evrenin ezeli ve ebedi olduğunu düşünüyorsa Peygamber Muhammed’in “evrenin sonlu olduğunu” söylemesi cidden onun aleyhine olurdu

Neden Denizlerinin Altının Karanlık Olduğunu Söylesin?

Taslaman’ın bir diğer delilse Peygamber Muhammed’in denizlerinin altının karanlık olduğunu söyleyen ayetle alakalıdır. İlgili ayet şu şekildedir: 

Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur. (Nur Suresi, 40. Ayet) 

Peygamber Muhammed neden böyle bir benzetme yapmıştı ki? Bu benzetme yapmakla eline avantaj değil bu ayete karşı çıkılarak dezavantaj dahi geçebilirdi çünkü Taslaman’ın iddiasına göre o dönem açısından böylesine bir şey bilinemezdi. 

*Ancak mezkur ayet cidden o dönem bilinebilir miydi? Emin değilim. Belki biraz bilim tarihi bilgisi gerekebilir. Yine de bu noktada tartışmayı özetlemeyebilirim. Bu bilginin, yani denizlerin altının karanlık olduğu bilgisi, o dönemde erişilebilir olduğunu çünkü Peygamber’den yıllar önce gelişmiş pek çok medeniyetin denizcilikte ileri gittiğini ve denize yüzeysel olarak bakan birisinin denizin altının karanlık olduğunu tahmin etmesi mümkün olacağı iddia edilmektedir. Bununla birlikte internette gördüğüm kadarıyla bazıları Rodoslu Apollonios’un denizin dibinin karanlık olduğunu yazdığına dair bir iddiayı dillendiriyor ancak bu iddiaların hiçbirini kritik etmiş değilim dolayısıyla pek fikrim yok ve bunların yalan olması da doğru olması kadar muhtemel. Belki ilerleyen zamanlarda bu konuyu inceleyen müstakil bir yazı kaleme alırım. 

Peygamber Bir Akıl Hastası mıydı?

Peygamber için üçüncü olasılık değerlendirilirken, kitap bağlamında, “akıl hastası” olmasıyla kast edilen esasında “şizofreni” ve “epilepsi” hastalıklarıdır çünkü en fazla bu iki iddia dillendirilmektedir. Bununla birlikte her ne kadar Taslaman belirtmese de bipolar bozukluk, mitomani gibi hastalıklar da zaman zaman Peygamber’e izafe edilebilmektedir. 

Taslaman’ın şizofreni -ve sara- iddiasını ele alırken bu iddiaya karşı ilk soru şudur: Nasıl olur da Kur’an’ın bilimsel açıdan kendi çağında asla bilemeyeceği iki olayı (Evrenin genişlemesini ve insanın anne karnında oluşum sırasında rahim duvarına asılmasını) bilebilir? 

*Aslında Taslaman, Peygamber analizinde yukarıda da görüleceği üzere sık sık Kur’an’da bilimsel açıdan bilinemeyecek olguların yazdığına yönelik bir argümana başvurur fakat Kur’an’ın bilimsel bir şekilde yorumlanması bambaşka sorunlara gebe olabilir ve bu durum zaten ilahiyat camiasında sıkça tartışılmaktadır. Bu konuyla ilgili yapılan tartışmaları dipnotta belirttim.(4) 

Taslaman sadece “Kur’an’da bilimsel olağanüstülükler var” demekle şizofreni iddiasını eleştirmez. Bununla birlikte şizofreni hastalarında görülen semptomlarla Peygamber Muhammed’in hayatını karşılaştırır. Bu konuda kaynak olaraksa APA’nın (American Psychiatry Association) DSM-5 verilerinden yararlanır. Bir şizofreni hastasında sosyal ilişkilerde sorumlulukları yerine getirmede başarısızlık tespit edilirken Peygamber Muhammed’de böylesine bir vaka gözlemlemek zordur. Nitekim etrafında kendisine samimi biçimde tabi olmuş bir topluluk ortaya çıkarmıştı. Kur’an’da durum şu şekilde izah edilmektedir: Allah’ın rahmeti sayesinde onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için bağışlama dile. İş konusunda onlara danış. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a dayanıp güven. Şüphesiz Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever (3/159)

Bir diğer uyuşmayan parçaysa şizofreninin genç yaşlarda başlayan bir hastalık olmasına rağmen, Peygamber Muhammed’e oldukça ileri bir yaş olan 40 yaşında vahyin gelmesi ve Peygamber’in 40 yaşından önce vahiy almak gibi bir iddiada bulunmamasıdır. Kur’an’da da belirtildiği üzere: “Daha önce sizin aranızda belli bir ömür geçirdim. Hiç düşünmüyor musunuz?” (10/46). Bir diğer mesele ise Peygamber eğer bir şizofreniyse çevresi tarafından fark edilmesi gerekir ancak çevresindeki insanlar onu bir peygamberliğini ve aklı başında biri olduğunu kabul etmiştir. Ancak bu noktada Taslaman’a karşı şu sorunun sorulması mümkündür: İnsanlar şizofreni nedir biliyor muydu ki Peygamber’in şizofreni olup olmadığını anlayabilsinler? Yine de bu karşı argüman ne kadar geçerli olabilir bilmiyorum çünkü her ne kadar şizofreni nedir bilmeseler de Peygamber’e mecnun gibi yakıştırmalar yapılıyordu yani o dönemde de insanlar şizofreni olup olmadığını tartışmasalar da mecnun olup olmadığı sorgulanmış ve insanların kafasında bu olasılık bulunmuş olmalıdır. 

Son iki örnek olarak şizofrenler organize bir şekilde konuşamazken Peygamber’in muhalifleri onun güzel söz söyleme sanatında usta olduğunu kabul etmişlerdir. Şizofrenler kişisel bakıma önem vermezken Peygamber’in hayatı -abdest, gusül, namaz kılınacak elbisenin temiz olması gibi uygulamalar- bunun tersini göstermektedir. 

Taslaman sara hastalığını ele alırken Peygamber’e sıklıkla izafe edilen ve bu hastalığın bir türü olan “temporal lob epilepsisi”ni ele alır. “Taslaman’a göre epilepsi ( -ya da yaygın bilinen adıyla sara hastalığı- hastalığı Peygamber Muhammed’e pek çok sebepten ötürü izafe edilmesi zordur. Beynin bir bölgesindeki hatadan dolayı tadılmamış tatlar, kokulmamış kokular ya da görülmemiş görüntüler hissetmeye sebep olmaktadır. Dolayısıyla Peygamber Muhammed’in vahiy tecrübesi de esasında bir epilepsi krizinden ibaret olmaktadır. Ancak epilepsi hastaları da şizofren hastaları gibi konuşma zorluğu çekmektedir ve bu durumun Peygamber Muhammed’de olmadığını zaten yukarıda belirtmiştik. Epilepsi hastaları, kriz anlarından sonra mantıklı ifadeler kuramaz ancak Peygamber Muhammed vahiy aldıktan sonra vahyin içeriğini aktarırken ve bunu 23 yıl boyunca yaparken birbiriyle tutarlı, bütünlüklü bir öğreti ortaya koymuştur. Kur’an’da da belirtildiği üzere: Kuran’ı iyice incelemiyorlar mı? Allah’tan başkasından olsaydı onda birçok çelişkiler bulacaklardı(4:82). Devamındaysa bu hastalarda belli oranlarda görülen semptomlar ile Peygamber Muhammed’in özellikleri karşılaştırılmaktadır. Örneğin %70'i hafıza sorunu yaşarken Peygamber Muhammed’de bunun aksi durumuyla karşılaşmaktayız. Yine bu hastaların %40'ı konuşma zorluğu yaşamakta fakat Peygamber’in hayatında bu durum gözlemlenmemektedir. 

Değerlendirme: Karşı Argümanların Pek Çoğuna İtiraz Yok

Eğer bir yazının argümantatif, ikna edici ve felsefi bir yazı olması gerekiyorsa karşı argümanlara yanıt verilmeli aksi takdirde ciddi bir yazı olmaz. Olsa olsa bir deneme olabilir. Taslaman’ın bu eserinin diğer bölümlerinde de yer yer benzer durumu görmek mümkün. Her ne kadar bir akıl hastası ya da yalancı olduğuna dair itirazlara dair karşı argümanlara yanıt verse de yalancı ya da akıl hastası olduğunu söyleyen kişilerin getirdiği argümanlara itirazlar yok. Örneğin Kur’an’da Peygamber’in gece evine gelmeden önce izin alınması gerektiğine(33:53), Peygamber’in evleneceği kadınlardan hibe alması gerekmediğine(33:50), Peygamber’le konuşmadan önce sadaka verilmesi gerektiğine dair ayetler(58:12) bulmak mümkün ve bu ayetler menfaati için din uydurdu diyen kişilerce sıklıkla argüman olarak kullanılmaktadır. Ben bu argümanların pek geçerli olduğu kanaatinde değilim(5) ancak Taslaman’ın bu itirazlara yanıt vermemesi de bu yazısında dikkatimi çeken bir diğer tarafıydı.

O Allah’ın Elçisiydi

Taslaman, Peygamber bugün pek çok New Age tarikatının lideri ya da gurusundan farklı olarak herhangi bir ücret talep etmediğini belirtir. Nitekim Kur’an’da buyrulduğu üzere “Ben, bunun (dini tebliğim) için sizden bir ücret istemiyorum” (38/86). Böylece Peygamber yaydığı din için dünyevi menfaat kapısını kapanmıştır ve dünyevi amaçlar peşinde koşmayan birinden beklenen bir davranışta bulunmuş olur. Hatta kendisi bırakın para harcamayı bu yolda yani davasını yayma yolunda -Boykot gibi olaylar dolayısıyla- para dahi harcamıştır. Bu uğurda çektiği sıkıntılar, sevdiği insanları kaybetmesinden açlıktan yaprak yemelerine kadar gidebilir. Bütün bu zorlukları bir insan ancak yüce bir gaye uğruna çekebilirdi. O dönemde böylesine sıkıntılı bir durumdan sonra gün yüzüne çıkabileceğini sanmak için herhangi bir neden de yoktu fakat bunlara rağmen O, yılmamıştı. “Güneş’i sağ elime, Ay’ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hakim kılar, yahut bu uğurda canımı veririm” diyerek yoluna kararlı bir şekilde devam etmişti. Ön saflarda dostlarıyla birlikte bu uğurda mücadele için çalışmıştı. 

Medine döneminde genişleme ve pek çok zafere rağmen sade yaşantısından taviz vermemişti. Kur’an’da da belirtildiği üzere Peygamber Muhammed’e gelen emir netti: Onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır” (20:131) Koneru Ramakrishna Rao’nun da belirttiği gibi: “Şartlar değişti ama Allah’ın elçisi değişmedi. Zaferde ve yenilgide, güçlü zamanda ve sıkıntılı zamanda, zenginlikte ve yoksullukta, aynı kişiydi, aynı karakteri sergiledi. Allah’ın bütün adetleri ve yasaları gibi Allah’ın peygamberleri değişmezdir.” Taslaman, benzer örnekler vererek devam eder: Hasırda uyudu, lüksten nefret etti, odasını süpürdü, cami inşaatında taş taşıdı, herkes gibi giyindi, kıyafetini yamadı, etrafındaki insanlar ne yiyorsa onu yedi

Peygamber Muhammed’in ortaya koyduğu şey kendi malı değil aynı zamanda canıydı. Savaş zamanlarında kendisi arka saflarda ya da geride sadece savaşı yönetmemişti. Aldığı ölüm tehditleri de onu yolundan saptırmamıştı. Bu da, bir sahtekardan değil inandığına samimiyetle bağlı idealist birinden beklenebilirdi. Kısacası “Allah’ın elçisi”nden beklenilebilecek davranışları Peygamber Muhammed’dedir. 

Değerlendirme: Samimiyet, Hakikat midir?

Taslaman’ın temel iddiası Peygamber Muhammed’in kendi davası uğruna malı ve canı dahil her şeyini verebilecek kararlılıkta olduğunu ve buradan hareketle böyle bir davranışın ancak Allah’ın elçisinden beklenebileceğini söylemektedir ancak kaçırdığı önemli bir nokta var. Diğer din ya da kült liderlerinin hayatları zaman Peygamber Muhammed ile paralellik gösterebilmektedir. Örnek olarak Bahailik Hareketi ve Burari Vakasını vereceğim. Bahailik hareketinin lideri Bahaullah ya da diğer ismiyle Mirza Hüseyin Ali, saraydaki lüks hayatını terk etmiştir ve çeşitli işkencelere maruz kalmıştır(6) ancak ne gariptir ki davasından vazgeçmemiş ve bugün dünyada yaşayan dinlerden biri olan Bahailik dininin kurucusu sayılmaktadır. Bu durumda hayatında lüks yaşama fırsatı olan ancak bunun yerine zorlu ve çetin bir yolu seçmiş olan bir kişi yani Mirza Hüseyin Ali vardır. Mirza Hüseyin Ali, muhtemelen samimiydi ancak akıl hastası mıydı? Bahailik hakkında bilgim sınırlı olduğu için buraya kadar bir açıklama yapabiliyorum ancak demek istediğim şey sadece şu: Bir insanın inancında samimi olması her zaman hakikate delalet etmeyebilir. 

Bir diğer örnek ise Burari vakası. Aslında bu olay tam olarak dini bir hareket değil ancak dini harekete paralellik gösteren ilginç bir olay (Bayağı uzun ve bir o kadar da ilginç bir olay ancak ben bizim konumuzla ilgili kısmını anlatacağım. Netflix’in bu konuda çektiği bir belgesel serisi(7) var. Vakanın detaylarına oradan ulaşabilirsiniz). Burari Vakasında kapalı bir aile tarikatı vardır ve aileden bir üye ölü olan dedesinden mesaj yani bir çeşit vahiy almaktadır -ya da öyle sanmaktadır. Zamanla ailenin tüm üyeleri, bu üyeye inanmaya başlar. Bu aile üyesi 10 yıldan fazla süredir dedesinden vahiy almaya devam eder ta ki bu aile üyesine tüm ailenin toplu olarak kendilerini asmasına dair bir vahiy gelene kadar. Tüm aile üyesi yani 11 kişi kendini asacaktır çünkü vahiy onlara bunu emretmektedir. Bundan korkmalarına gerek yoktur çünkü bir süre sonra vahyi mezkur aile üyesine ileten “dede” ölümden dirilip onları çözmek üzere evlerine gelecektir. Ancak maalesef gelmez ve 11 aile üyesinin cesedi evde bulunur. Elbette, aile üyesinin akli melekeleri yerinde değildir ve sonraki yapılan araştırmalarda psikoz olduğu anlaşılır. Ancak Taslaman, Peygamber’in akıl hastası olmadığına dair yukarıdaki gibi argümanlar sunmuştu diyerek itiraz edebilirsiniz ancak Taslaman “psikoz” hastalığı gibi bir hastalık geçirdiğini varsayarak argüman üretmedi ve Taslaman’ın gösterdiği akı hastası olmasına yazdığı karşı-argümanları, Burari Vakasında vahiy alan aile üyesine uygulamak da mümkün. O aile üyesinin de kimse -aileden ve aile dışından dahil olmak üzere- psikolojisinin bozuk olduğunu, akıl hastası olduğunu düşünmüyordu. Hem de doktorlarının aileye psikiyatriye gitmelerini tavsiye etmelerine rağmen bunu düşünmüyorlardı. Bu değerlendirme fazlasıyla kısa oldu ve hem Burari Vakasında hem de diğer dini hareketlerle İslam’ı karşılaştırarak ilginç sonuçlara gidilebilirdi ancak bunu müstakil bir yazıda ele almayı planlıyorum. 

Kur’an’ın Üslubu ve Peygamber Muhammed

Bu bölümde Kuran’ın üslubu eğer bir sahtekar tarafından yazılsaydı neler beklerdik ya da bir Allah kelamı olsaydı neler beklerdik? ve Kuran’ı inceleyen birisi hangi sonuca ulaşır? sorularına yanıt aramak hedeflenmektedir. 

Kuran Peygamberler arasında hiyerarşi kurmaz yani birini diğerinden üstün tutmaz ve böyle bir anlayışı da yasaklar: “Onun (Allah’ın) elçilerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız” Kuran’ı uyduran birisi olsaydı -siyasi otorite kurmak, kendini üstün bir makama oturtmak amacıyla- bütün peygamberlerden üstün olduğunu yazabilirdi fakat bunu yapmamış hatta yasaklamıştır da. Fakat kitap gerçekten Allah’tan gelen kitapsa öne çıkartılan elçileri değil mesajı olurdu dolayısıyla Kuran bu noktada Allah’tan gelen bir kitap olduğunu göstermektedir. 

*Bana sorarsanız eğer Kur’an Tanrı’dan gelen bir kitapsa da öne çıkartılan kişiler elçisi ya da elçileri olabilirdi ve bunda herhangi bir sorun olmazdı çünkü Tanrı mesajını bir kişiye göndermektedir ve insanlar arasında bu kişi -en basit haliyle- bir aracı konumundadır. Bu aracının vurgulanması kadar doğal bir şey olamaz. Nitekim Kur’an’da da Peygamber’in “Alemlere rahmet olarak gönderildiği” (21:107), “Kendisinde güzel bir örneklik bulunduğu” (33:21) ve yer yer “Resul’e ve Allah’a uyun” (4:13, 14, 69, 80)mifadeleri bulunmaktadır.

Taslaman’a göre Kuran’ı uyduran birisi aşağıdaki ayette de görüleceği üzere keskin bir meydan okuma yapması olası değildir. 

 Yoksa “Onu, o uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Öyleyse, haydi onun benzeri uydurulmuş on sure getirin, eğer doğru sözlülerseniz! Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın. Eğer size cevap veremedilerse, artık bilin ki, o ancak Allah’ın bilgisiyle indirilmiştir ve Ondan başka tanrı yoktur. Artık Müslüman oluyor musunuz? (11:13–14)
Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe içindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure getirin. Allah dışındaki tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru sözlü iseniz! Eğer yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- bu durumda inkarcılar için hazırlanmış yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. (2:23–24)

Kadı Abdülcebbar’ın da belirttiği üzere: “Gerçekten de buna ihtiyaçları olmasına ve aşırı bir şekilde arzu etmelerine rağmen, onun benzerini getiremediler… Eğer bunu getiremeyeceklerini yakinen bilmeseydi, bu hususu cesur bir şekilde haber veremezdi.”

Kuran’da, Hz. Muhammed’in ismi 4 kez geçmektedir. Buna karşılık Hz. Musa’nın ismi 136 kez, Hz. İsa’nın ismi 25 kez geçmektedir. Hz. Muhammed’in babasından ve annesinden Kuran’da hiç bahsedilmez. Buna karşı Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in ismi Kuran’da 34 kez geçmektedir. Hz. Muhammed’in hayatında yaşadığı birçok iniş çıkış da Kuran’da yer almaz. (Örneğin eşi Hatice’nin ölümü veya oğlu İbrahim’in küçük yaşta ölümüne çok üzüldüğü birçok kaynakta aktarılır ama bunlara Kuran’da yer almaz.) Eğer Kuran, “Muhammed’in uydurduğu” bir kitap olsaydı, onun duygularının bu kitaba yansıması beklenirdi yani Peygamber Muhammed-Merkezli bir kitap olması beklenirdi.

Sahtekar dini liderlerin birçoğu gelecekle ilgili tarih vermelerin ve özellikle kıyamet saatini bildirme gibi hareketlerin sıkça olduğu gözlemlenmektedir. Oysa Peygamber Muhammed’e, kıyamet saatini soranlara, o saati bilmediğini ve bu bilginin ancak Allah katında olacağı söylenir. 

Menfaat amacıyla çıkan New Age liderleri hatasız izlenimi vermelerine karşılık İslam’ın kendi kutsal kitabı olan Kuran’da Peygamber’i eleştiren ayetlerin olması dikkat çekicidir. Özellikle kendini topluma peygamber olarak kabul ettirmeye çalışan ve karizmatik bir liderlik tablosu sunmaya çalışan bir kişiyse belki bu imkansızdır

Örneğin şu ayetlerde Peygamber’in kavminden ileri gelen birini kendi dinine ikna etmeye çalışırken gelip soru soran kör bir kişiyle yeterince ilgilenmemesi eleştirilir:

Abese Suresi Surat astı ve yüzünü çevirdi. Kör olan kimse geldi diye. Ne bilirsin belki de o arınacaktır. Yahut öğüt alacak da, o öğüt ona fayda verecek. O, kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince. Sen ona yakın ilgi gösteriyorsun. Onun arınmamasından sana ne! Ancak sana koşarak gelen. O, korkmuş iken. Sen ondan yüz çeviriyorsun. Hayır, o (Kuran) ancak bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır. (80:1–12)

Yine başka bir ayette peygamberin yaptığı bir başka hata eleştirilmiştir: 

Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup yalancıları da anlayıncaya kadar beklemeden niçin onlara izin verdin? Müşriklerle ortak nokta bulmaya kalkarak belli tavizler vermeyi düşündüğünde de eleştirilmiştir (9:43)
Onlar, neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı iftira etmen için seni fitneye düşüreceklerdi. Ancak o zaman seni dost edineceklerdi. Eğer sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin. İşte o zaman sana, hayatında da, ölümünde de karşılığını tattırırdık. Sonra Bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın. (7:73–75)

Not: 6. yazının “MODERN TEKNİKLERLE KURAN’IN VE HZ. MUHAMMED’İN SÖZLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI” adlı son kısmı apayrı bir değerlendirmeyi hak ettiğini düşündüğüm için ve hadis ilmine dair yeterli donanımım olmadığı için bu kısmı değerlendirmeyi farklı bir yazıya saklıyorum. 

Yazının (6. Bölümün son kısmı hariç) Genel Değerlendirmesi

Taslaman, bu bölümde tarihsel bir figür olan Peygamber Muhammed’in analizini kısa ama öz bir biçimde ve hemen hemen herkesin bilebileceği siyer gerçekleri üzerinden yapmıştır. Çalıştığı alan tarih veya İslami ilimler olmadığı için durum doğal olarak böyledir. Her ne kadar bu değerlendirmelerde katılmadığım noktalar olsa da Peygamber Muhammed’in hayatından hareketle şekillendirilecek bir argüman için iyi bir giriş yazısı olabilir. Herkesin anlayacağı bir dil kullanması ve kullandığı argümanların basit ve herkesin aklına gelebilecek bir nitelikte olması da kitaptaki bu bölümü daha da iyi kılan bir unsurdur. 

Yasin

  1. https://www.canertaslaman.com/
  2. Kitabın PDF Formu için: https://www.canertaslaman.com/wp-content/uploads/2020/09/nedenmuslumanim.pdf
  3. Bkz: Peygamber öncesi Arapların ekonomik ve kültürel durumu için Wadah Khanfar’ın “İlk Bahar” yahut Montgomery Watt’ın “ Muhammed Mekke’de” isimli eserleri ya da İslam Ansiklopedisi’nde yer alan “Arap” maddesi incelenebilir. 
  4. Mustafa Öztürk’ün Bilimsel Mucize Argümanlarını eleştirdiği video: https://www.youtube.com/watch?v=FTlVai5ZfM8, Güncel Kelam Tartışmalarında Bilimsel Tefsirle ilgili bir tartışma: https://www.youtube.com/watch?v=FlPu37cOWoI
  5. Non-teistlerce kullanılan Ahzab Suresi ayetlerinden hareketle üretilen argümanlara yanıt: https://www.youtube.com/watch?v=XLUyEKstmTY
  6. https://islamansiklopedisi.org.tr/bahailik
  7. Burari Vakası: Bir Ailenin Gizemli Ölümü

Yorumlar

👉 popüler yayınlar