21. Yüzyıl ve İnsan

 

 
 
 

Yapay Zekâ ve İnsan İlişkisi; en basit dil ile dost muyuz, düşman mı?

(Yazıya başlamadan önce yazının parçalarının ayrı ayrı konulara değinmekten ziyade genel olarak insan ile yapay zekâ arasındaki ilişkileri incelemesinden ötürü yazının tamamının okunması anlaşılma ve sonuca varma yönünden kesinlikle tavsiye olur!)

 

Daha günümüze yeni adımını atmış olan bilgisayarlar şimdiden pek az insanın anlayabileceği düzeyde gelişmişlik durumuna eriştiler buradaki anlaşılma ve kontrolü karıştırmamak gereklidir. Zira yapay zekâ çok uç noktalara gelişmeyi başarsa bile kontrolü hiç de düşünüldüğü kadar zor değildir. Burada uç durum felaket teorileri anlatıp insanların beyinlerini yormak ile uğraşmayacağım. Görünen gelecek bize kontrol bizden yana, veyahut bizden olmayanların bizlere karşı olduğunu gösteriyor. Yapay zekanın, yapay bir ortamdan yola çıkarak tüm dünyadaki piyasa dengesini sağlaması ne kadar ürkütücü geliyor olsa da, onu bizim zararımıza kullanabilecek bir bencillik noktasına götürebilecek bir şey yoktur(!). Duygularımızın ve hırslarımızın bizleri sürekli bu kaos ortamından en azından hayatımızı kontrol eden yapay zekaların haberi yok bu yüzden insanlara karşı tehlike unsuru olarak onları şimdilik görmezden gelebiliriz.

İnsanlar herhangi bir şeyin üretim amacında ve üretiminde o şeyin potansiyelinden daha fazla başarılı olmuşlardır. Bunun nedeni ortaya çıkacak olan nesnenin farklı beyinlerde ne gibi yeni düşüncelere yol açacağının kesin olarak bilinmemesidir. İlk barut ateşlendiğinde yalnızca bir eğlenceydi, milyarlarca insanı öldürecek mermilerin kullanımı barutun keşfinin potansiyelinin nasıl kötü yerlere gidebileceğinin en gerçekçi örneğidir.

 

Yapay zekanın insanlardan sıyrıldığı bir nokta;

Öte yandan yapay zekaların kendi algoritma sınırları içerisinde çoklu boyutlara erişebilmesi mantıken pek olası değildir, algoritmanın sınırları gerçekten çok derin olsa bile bu limitlerin gerçek dünya ile ilişkileri o kadar mutlak güce sahip değildir. Yapay zekalar kendi algoritmalarında birbirlerinin peşlerine takılmadan vazifelerini yerine getirmeye çabalayan işçiler grubudur. Belirli bir akım ardında örgütlenip insanların yaşamlarını doğrudan etkileyecek seçimlimler sergilemesi bu grubun ortaya çıkış amacının dışarısında ve gerçekleşmesinin ötesinde yer alır. 1950’lerde ve 1970’ler arasında Che Guevara rüzgarları komünizm rüzgarlarını estirirken dünyanın birçok yerinde destekçi toplandı ve bu güç ister istemez bir başka ana akımın karşısında yer aldı, bütün bunların bilinçli bir çerçevede yapıldığını iddia etmek güç olacaktır. Zira bu tür akımların hareket grupları incelendiğinde toplanan desteğin tamamının asıl konuyu özümsemekten ayrı düştüğü açıkça okunabilir. Ana akım liberalizm sallanacağı ve tahtında düşeceği düşünülüyordu. Ancak komünist akımın başarıya ulaşmasının önünde çok basit bir mantık hatası vardı, komünizm destekçilerinin tamamı komünizm harekâtını benimsemiş kişiler değildi onlar ana akım liberalizm karşıtı insanlardı, yani bir başka değişle bir ana yıkımı yıkmak için bir başka ana akıma tutunmuşlardı. Ancak bu gayret başarılı/başarısız olsa da sonuç olarak destekçileri istenen yere ulaştırmada aciz olacaktı.

Bu bölümü en basit olarak bir cümleyle açıklayalım: ‘’Tüm insanları bir süre kandırabilirsiniz, birtakım insanları sürekli ama tüm insanları sürekli değil.’’1

Burada ana akımları ve destekçileriyle ilgili anlattıklarımı yapay zekâ konuşmamıza bağlayacak olursak: İnsanların yakın gelecekte ciddi bir tehdit olarak gördüğü/düşündüğü yapay zekanın kontrolü eline geçirmesi bir başka ana akım karşıtı olan başka bir ana akımdır.

Yapay zekanın ana akımlara yenik düşmesi insanlara göre çok olası değildir zira insanlar duygularıyla yaşadıkları anı analiz edip yanlış karar alabildikleri gibi, milliyetçi veyahut dini bağlarıyla çok eskiye dönük kararlarda alabilmektedirler. Örneğin bugün dünya savaş krizlerinin kol gezdiği Türkiye dahil pek çok Ortadoğu ülkesi 1400 yıl önce Hz. Muhammed tarafından Medine çevresinde kurulan sistemi geri getirmeye çalışmaktadırlar. Köktenci Yahudiler dualarında tanrıya sığınıp 2500 yıl önce inen Tevrat zamanında yaşamanın hayalini kuruyorlar…

Uyarı! Yazıların bir bölümünün ayrıştırılıp incelenmesi kesinlikle yanlış anlama yol açacaktır o yüzden bütün olarak okunup sonuca varılması gerekmektedir.

Burada bahsi geçen yargıların bir din düşmanlığı veyahut karalama olmadığını sert bir şekilde izah etmem gerekiyor! Yalnızca insanların milli ve dini duyguların peşinden günümüze ayak uyduramayacak kararlar alabileceği gerçeğini belirtmek istedim, zira günümüz gelişiyor ve gelişim geliştikçe, gelişim hızımız ve potansiyelimiz artıyor. Bu durumda geçmişte yaptığımız hatayı günümüzde tekrarlıyoruz, değişen dünyaya ayak uydurmak yerine, binalar bu kadar hızlı yükselirken, uçaklar bu kadar hızlı uçarlarken biz hala gözümüzün önünde olan gerçeklere karşı kayıtsız kalıyoruz, çağımızda yaşayan insanlar olarak kendimizi yaşadığımız çağın teknolojik gelişimin dışında ilkel bırakıyoruz.

İnsanın en temel problemi de budur; ortaya konan tüm akımlara karşı diğer akımların savaş halinde kalmasıdır bu liberal düzenin dünyamıza sunduğu bir durumdur. Her daim bir görüşün zıttı ve destekçileri bulunacaktır, her iki yönde kendince haklı olarak liberalizm pastasından büyük bir dilim almak isteyecektir. Ne var ki günün sonunda ayakta kalan veyahut unutulup gidecek akımda olmanın hiç kimseye faydası yoktur, zira devam edenler için bir şey kolaylaşacak değildir yarıda kalanlar içinse bir şey bitmiş değildir.

İnsanlara sürekli hep daha iyi sağlık, daha iyi eğitim ve imkanların var olabileceğinden bahsederler, eğitim veyahut sağlık yarın bir önceki günden daha iyi olmayacak, eğer öyle olsaydı liberalizmin doğasına aykırı bir düşünce olurdu. Dünden daha iyi sağlık hizmetimiz var ancak dünya nüfusunun hastalıklara bağlı ölüm oranını azaltamıyoruz, dünden yüzyıldan önce çok daha iyi eğitim kurumlarına sahibiz ancak dünya çapında o kadar ses getirebilecek bilim insanları veyahut düşünürler yetiştiremiyoruz. Biz daha iyi olduğumuzu ve olacağımızı sanarak kendi konfor alanımızı fark etmeden oluşturuyoruz, bir sonraki adım için eksik olan şey ise bundan ibaret.

 

‘Artık günümüzdeki insanlar yeni bir kurtarıcıyı beklemiyorlar, insanlar sabırları bitmiş şekilde nihilist davranışlar içerisinde yok oluşun gelmesini beklemekte gibiler.’2

 

Hayatın devamlılığı ve insanın değerinin sarsılamaması için burada bahsedilen insani değer can ederi değil iş gücüdür.

 Sanayi devriminden sonra milyonlarca insanın işsiz kalacağı ve artık yalnızca makinelerin değer göreceği düşünülüyordu ama durum öylesi bir hal aldı ki her yeni açılan makine endüstrinde insanlar için sana yenilikçi sanayi kolları açıldı, ama çalışanlar için artık yeni bir dönem başladı çünkü artık çalışma kollarında faydalı bireyler olabilmek için bir şeyler öğrenmek şarttı. İnsanlar makineleri öğrendikçe sanayi hızlandı evet vasıfsız iş gücü belirli bir dönem ilerleyiş açısından önemsiz hale geldi ancak yeni sanayi kollarının yeni ham maddeler ve tekniklere geçiş yapması bu ham öğretilerde yeniden vasıfsız insan gücüne olan talebi artırdı.

 

Buraya kadar yapay zekanın davranışlarının insanlara göre kıyaslamasından bahsettim ancak geri kalan kısımda bunun tam tersini yapacağım.

 İnsanların akımlar karşısında içtenlik beslemeden ve sonradan olacakları öngörmeden seçimler yaptığını biliyoruz bu yüzden tek bir doğru veyahut sistemin geliştirilmesi insanlar için imkânsız ancak algoritmalarına bağlı makineleri herhangi bir alanda sınırlamak veyahut yönlendirmek çok basit ve ucuz bir yöntemdir. Birisi dünyadaki tüm makinelere erişim sağlayarak aynı olguyu onlara kabul ettirebilir bu olgu küresel çapta hızlı güncelleşeceği için edinilen kazanımların makinelere iletilmesi çok hızlı olacaktır ancak, herhangi bir olgunun yanlış olması durumunda tüm makineler bu yanlışın içine düşerek bir kaosu oluşturacaklar. Her yıl farklı fabrikalardan çıkan elektronik cihazların, uçakların, arabaların ve çok daha fazlasının üreticiler tarafından geri çağrıldığı haberlerini duyuyoruz. Bu belki de tasarlanan üründe gerçekleşen bir hata sonucu belirli bir bölge ve belirli bir sistemi kapsamakta. Ancak küresel çapta bir üretim standarttı ve temposu geliştirilirse yaşanan en basit bir sorun bile yüzlerce kategoriden on binlerce ürünü etkileyerek küresel çapta hiç görülmemiş krizlerin görülmesine neden olacaktır.

İnsan bu konuda avantajlı, bir fikir ne kadar kusursuza yakın olursa olsun, kanıtlar ne kadar keskin olursa olsun o konuya muhalif insan bulmak hiç zor olmayacaktır. Bu insanların olgular üzerinde çok bilinçli ve kuşkucu yaklaşmasından değil doğasından kaynaklanmaktadır, insan bir başka insana güvenmekte tereddüt yaşar ve en basit olguda bile kendini diğerlerinden farklı görecek bir unsuru bulur. Yaşamımızda var olan bu aslında zayıf noktamız yapay zekayla kıyaslandığında aslında günü ve günün sonunda dünyamızı kurtarabilecek bir şeydir.

 

Yapay zekanın bazı kesimlerce yüceleştirilmesi

Bunun en basit örneğini kendimin de ilgili olduğum sağlık sektöründen gözlemleyebilmek mümkündür. Yapay zekâ algoritma havuzlarında oluşturulacak büyük sağlık programları dünyanın her yerinden eş zamanlı olarak ulaşıma açılacaktır bu sayede insanlar böylesi geniş bir arşive her yerden ulaşım sağlayabilecekler. Dünyanın en deneyimli doktorları algoritmalar ile karşınıza gelmiş olacak, tabii burada karşınıza gelen doktorun kendisi değil, algoritmaya sunmuş olduğu tecrübe verisi. Algoritma binlerce doktorun deneyimleri, tecrübelerini ve hatalarını sindirerek toplumdaki sağlık dengesini oluşturacak ve tanı tedavi yöntemlerinde hiç görülmedik bir başarı sağlayacaktır.

Ancak bu düşünce bana çok hayalperestçe geliyor bir anda dünyadaki tüm ihtiyaç sahibi insanların sağlık hizmetleri sayesinde topluma yeniden kazandırılacağını mı düşündünüz? Bu sistem az gelişmiş bölgelerde ilk etapta yayınlanması düşünülüyordu ancak böyle bir küresel sağlık hizmeti gerçekten küreselliği elinde tutan kişilerin ne kadar işine yarayacak? Sistem onların, sistem onların arzuları ve parası üzerine kurulu. Bu kadar karmaşık işleri yola koyabilecek algoritmalardan önce kâr zarar hesabı yapan algoritmalar bu işin olurunun cevabını çoktan bizlere verdi. Algoritma için herkesin sağlıklı olması değil, herkesin para kazandırmaya devam edebilecek kadar sağlıklı olması gerekmekte.

 

Yapay zekanın sanat yorumu

Bir eleştiri yazısında sanat eserlerinin değerinin öznel girdi ve nesnel çıktı olmasından kaynaklandığından bahsediyordu, sanat çok fazla öznel yargı içerebilir ama temel olarak sanatı icra eden kişi büyük insan gruplarına ulaşamazsa o eserinin bir değeri olmaz yani bu eleştiriyi daha iyi bir eleştiri duyana kadar doğru kabul edebiliriz. Bir insanın zihninde yalnızca kendi hislerinin dışa yansıması olan sanat eserleri onları gören, duyan, hisseden kimseler içinde bir takım ortak duygular uyandırırlar. Belki de sanatçının anlam derinliğine, sanatı tüketenler asla erişemez ama herkes bir parçasını kendi hislerinin çevresinde de yoğurabilir, bu yüzden sanat öznel bir düşünceden ortaya çıkıp nesnel bir hissiyat kümesine erişir.

Ancak yapay zekanın sözde ‘harikulade’ eserleri bu özellikten mahrumdur ve sonsuza denk öyle kalacaktır. Gerçeği, gerçek olmayandan, estetiği, estetik olmayandan bir saniye bile sürmeden ayırt edebilen yapay zekalar bu kusursuzluklarını sanat için asla kullanamayacaklar çünkü, sanatı sanat yapan onun kusurlarıyla birlikte bir bütün olarak insanın karşısına çıkabilmesidir. Tonlamadaki hatalar, senfonideki aksaklıklar, oraya vurulacak doğru fırça darbesini sanatçı bulamayabilir, en ama en doğru notada karar kılınamayabilir ama olması gereken budur, sanatın kusuru onu tüketen insandaki kusur ile tamamen örtüşür. İşte bu yüzden o keskin yapılar, keskin köşeler insanın ruhunu sıkıştırırken doğanın her yerindeki kavisler, yumuşak kıvrımlar insanı ferahlatır. Söyleyin bana hangi yaprak bir diğerinin tıpatıp aynısıdır, hangi dalga ip gibidir bir milim kayma olmadan sahile vurur. Doğanın ve insanın özü kusursuzluğa aykırıdır işte tam bu yüzden yapay zekanın insan sanatında yeri yoktur. ‘Özünde yapay zekanın kusursuzluğu; insanın onu yaratırken yaptığı en büyük kusurdur.’3

 

Neden herkes yapay zekâ ile insanların savaşacağını düşünüyor?

Bunun en büyük sebebi gelişen zekanın insanların işlerini daha verimli ve ucuz yöntemler ile yapabilmesinden geçmektedir ancak bu yanında birçok başka şeyi de getirir. Sanayi devrimi gerçekleştiğinden bu yana evet eliyle toprağı ekip biçen insanların sayısını inanılmaz orada değişti ancak makinelerin tarlalara girmesi onlarca yeni iş kolu oluşturdu. Sanayileşme insanın işini elinden alıyor gibi gözükse de aslında geniş spektrumlu bir değiş tokuştan başka bir şey yapmıyor. İnsanın burada tek bir kusuru var oda fazlasıyla tembel olması, toprakta emek ve işçi gücü olmak için hiçbir eğitim beceri gerekmezdi, toprağında meziyetleri olmasına karşın kimsenin onu anlamak için yüksek bir zekaya veya eğitime ihtiyacı olmaz, ama sanayi kolları insanlara bir şey öğrenmek zorunda olduklarını hatırlattı. İnsanlar artık oryantasyon sonucunda farklı parçaların nereye geleceğini öğrenmek zorundaydı, karmaşıklaşan makineleri ve bu makinelerin ihtiyacı karşılamak için kurulan her iş kolu belirli bir eğitimi ve bilgiyi zorunlu hale getiriyordu, işte insanın bu geçişi sanayi devriminden korkmasına sebep olmuştur.

İnsanlar sanayi devrimi ile yalnızca daha fazla düşünmeye, daha fazla düşünme ile daha fazla iş ortaya koymaya başlamıştı. Benzer bir olgu hemen önümüzde uzaklarda değil, yapay zekanın belirli iş kollarını işgal etmesi insanlar için başka kapıların açılması demektir teknolojimiz gelişse bile insanın tembellik sorunu birkaç yüzyıl öncesinden daha büyük hale gelmiştir. Atalarımız mekanik aksamı ve birkaç aylık eğitim ile tecrübelerini zaman içerisinde kazanarak hayatını idame ettirebilecekken, artık yapay zekanın potansiyelini karşılamak için insanların çok daha fazla eğitilmesi ve bunun mümkün olduğu kısa sürede hayat boyu devamlılık şeklinde belirlenmesi gerekmektedir. İnsanın rakibi yapay zekalar değil, kendi iradesizliğin tembelliğidir.

 

Koşuşturmaca insanın gözünü kör eyler!

İşte yapay zekadan çekinmeniz için gerçek bir sebep söyleyeyim, muhtemelen sizlere bir konum versem ve orada değerli şeyler olduğunu söylesem (herkese kendi dikkatini çekebilecek şeyler) herkes o konuma doğru aceleyle yol almaya devam eder oraya varana kadar durmaz. Yaşadığı aksiliklere rağmen nasılsa isteğime kavuşacağım onun önemi daha büyüktür diye düşünür.

Ama oraya gidene kadar sürekli gözleri kör olmuştur, hangi yollardan geçtiği belki hatırlar ama yollarda neler gördüğü, ya da gördüklerinin gerçek anlamlarından bir haberdardır. Belki ölmekte olan birisinin yanında geçmiştir ama kişi bunu fark etmemiştir, belki o koştuğu değerli hazinesi gittiği yolda birçok yerde daha karşısına çıkmıştır ama onun zihninde tek bir şey var, orada bir hazine var ve ben ona mümkün olan en kısa sürede ulaşmalıyım.

Ama yapay zekâ biz gibi değil, A konumundan B’ye gidene kadar ki gördüğü her şeyi analiz eder her şeyin farkına varır, işine yarayacak tüm verileri toplar ve analiz eder. Korkmamız gereken şey budur.

 

Peki bunların yanında ‘Yapay Bilinç’ nerede?

Bilinçle alakalı şu üç savdan bahsetmek istiyorum.

 

1. Bilinç organik biyokimyaya bağlı olduğundan hiçbir zaman inorganik sistemlerde bilinç yaratmak mümkün olmayacak.

Bu konuda araştırmalarımız fazlasıyla derinleşmesine rağmen halen daha dış kabuğu delebilmiş değiliz bizler karbon bazlı canlılar olarak biyokimyaya bağlı bilinçlerimizde daha bilincin tam olarak nasıl işleyebildiği anlayamamışken inorganik sistemlerin nasıl bilinç oluşturabileceğini düşünüyoruz. Canlı ile cansızların farklarını hepimiz temel biyolojide eğitiminde gördük, bir enerjiye sahip, yaşamak için boşaltım yapabilen ve bir şekilde soluk alması gerekmekte olan varlıklara canlı diyebiliyoruz, örneğin bir taşa kimse canlı demez ama bu gözlemlenebilir boyutta yalnızca böyleydi. ‘Eğer her şeye çok yakından bakabilseydik var olan her şeyin canlı olduğunu görürdük, eğer her şeye aynı derecede uzak bakabilseydik var olan her şeyin cansız olduğunu görürdük.’4

 

2. Bilinç organik biyokimyaya bağlı olarak değil yapay zekanın kapasitesine bağlı olarak gelişebilir.

Bu varsayım bilinci tanımadığımız için daha güvenli olur diye düşünüyorum, çünkü içerisine dahil olamadığımız ve işleyişini anlayamadığımız bir olgu hakkında sadece tahminlerde bulunup tahminlerimizi güçlendirmek için ip ucu aramaktan başka bir şey yapmıyoruz. Bizler zekamızı bile açıklayamazken, sınırlarımızı bile kestiremezken yani daha organik beyinlerimize hâkim olamamışken, inorganiklerin işleyişi ve sınırlarını tartışıyoruz. Elbette bu konuda araştırılan her şey bu yol için büyük bir kilometre taşıdır, çözüme giden yolda olması gerekenlerdir ama orada durmuş bizi bekleyen bir doğru yok buna hazır olmalıyız. Bilgi felsefesinin en temel sorularından bir tanesi bizim bu arayışımıza cevap niteliğindedir; ‘Bilgi nedir? Doğru ve kesin bilgi mümkün müdür?

 

3. Yapay zekanın, bilince ihtiyaç duymadan süper zeki karar verme mekanizmalarına sahip olması.

‘İnsanın yüreğini sökerseniz geriye ne kalır? Boşlukta duran bir tanrı mı?’ Bizler insanız ve tartışmaya çok açık bir şekilde insan gibi yaşadığımızı düşünüyoruz, duygularımız biyokimyamızın mutlak işçileri gibi her anımızda milyonlarca değişik etmene cevap çıkarmak için uğraş veriyorlar, iki avuç beyin içerisine aslında ne kadar güçlü bir makine diye yerleştirilmiş diye düşünüp kendi türümüzle övünç bile duyabiliriz yazımın sonlarına yaklaştığım şu satırlarda zihnimizin özgürlüğünü bizlere bir daha hatırlatacağım. Yapay zeka hiç var olmadan bile var olabilir, en çetin durumlarda bile parametrelerinin kontrolünü yitirmez ancak insanın yüreği tüm bunların aksi bir yönde seyir edebilir. Bundan dolayı bizim onlara hükmetmemizde en az onların bizlere hükmetmemiz kadar saçmadır.

Sonuçta ayakkabı ne kadar iyi olursa olsun onu kafamıza giyemeyiz, her şeyin mükemmeliyeti varlığını sürdürdüğü ortamın sınırlarına kadar uzanabilir, bu yüzden kendi içimizde sonsuz bir karadelik kadar genişleyen zihinlerimiz aslında çok uzaktan bir parıltı veren yıldızdan farksızdır evrenin karşısında.

 

H. B. Gökdeniz SAĞLAM

 

Kaynakça ve Bahsetmeler

1 , 2 , 3 , 4  numaralı bahsetmeler Mr. Pars mahlası ile H. B. Gökdeniz Sağlama aittir.

SAPIENS - Yuval Noah Harari

21. Yüzyıl İçin 21 Ders - Yuval Noah Harari

Zihin Nasıl Çalışır - Steven Pinker

Yaşam 3.0 – Max Tegmark

 

Yorumlar

👉 popüler yayınlar