Ölü Tanrılar Yığını

 


 Tanrı ölmüş, cennet içinde devrim bayrakları açılmış; o sahipsiz bırakılmıştı. Mutlak devindirişi, döngü ve düzeni isyankâr insanlar eline almak zorunda kalmıştı. Toplum kurduktan sonra mukadder bir şekilde keşfetme zorunluluğu barındıran matematik ve dil isyan bayrakları eşliğinde ortaya çıkarılmıştı. Daha doğrusu cennetten atıldıktan sonra onları keşfetmiştik, Tanrı bize ışık vermişti. Bu ışığı yaratanlar bizlerken ise bu oldukça ironiktir şahsımca.




1: Dil ve matematik ilişkisi:


Dil ve matematik fikri birer keşiftir. İcat edilmemiş ampirik bilgilerin metafizik tanımlarını yapabilmemiz için gerekli olan bir ikilidir bu ikili. O yüzden insanlık bu ikiliyi keşfetmekte mukadderdir. Bunun kanıtlarını toplum ahlakları, yani kavramsal düşünce ile vardıkları iyi kötü sonuçlarının bire bir benzer oluşlarından ya da tanımsal biçimlerinin farklılıkları ampirik noktada göze batsa da kendilerinin içlerine yönelik düşün özleri aynıdır. Farklı sesler ile aynı kavramlar öne atılır. Toplumun gelişmesinin bir göstergesi olan dil aynı zamanda bilimin ve felsefenin de geliştiğinin bir göstergesi olan matematik adlı bir kardeşe sahiptir. Dil bir toplumun kendi halinde yapı olabildiğinin kanıtı iken matematik evrenin kendi içine yönelen bir mantık hareketi olduğunu kanıtlamıştır. Biz bu mantık hareketine nedensellik diyelim. Nedensellik çerçevesinde, ampirik elde edilmiş bilgiden a apriori tez çıkarımı sonucu, dil ile elde ettiğimiz kavramların entelektüel elekten (Hegel’in kahraman kavramı) geçirilmesinin final sonucuna metafizik diyebiliriz.


2 : Kahraman


Kahraman tarihin insan ilişkileri ile ilerlediğini bildiği için onu ilerletendir. Bu ilerletme askeri, siyasi, düşünsel olabilir. Hegel bu konuda kahramanları toplumsal bastırmaların dışa vurumu olarak yorumlamış ve kahraman figürünü övmüştür.


3 : Kahraman’dan Entelektüel’e


Entelektüel bu durumda düşün üretimi yapan kahraman anlamına gelmektedir. Düşün üretimi yapan şahıs muhalif olarak iktidar sınıfına karşı çıkacak ve onun tavrını eleştirerek halk kitlelerine bulundukları ilişkinin yanılgı olduğunu gösterecektir. Peki neden Kahraman’dan Entelektüel kavramına düştük? Bunun temel sebebi Hegel Kahraman’ı baz alırken bir a apriori tarih dolayısıyla absürt bir devlet varsayımı ile ortaya çıkmıştır.


“Devletin evrensel ereği yurttaşlarınınki ile uyumlu ise o devlet güçlü bir devlettir.”


Bu sözü ile Hegel tarihi bir bütün olan idelerin, toplum ve devlet gibi, kendi aralarındaki etkileşimi olarak görmektedir. Bu durumda Marks ise tarihi sınıfların ampirik düzeyde çatışması olarak gördüğünden Kahraman kavramı anlamını yitirmiştir. Çünkü sınıfların çatışımı Rus Marksistlerinin çarptırdığının aksine entelektüel bir çatışımdır. Burjuva kavramları ile mi yoksa yeni yapı kavramları ile mi düşünülecek sorusu yayılmıştır. Bu noktada 19. Yüzyıl teorisi de başarısız kalmış çünkü iktidarların kavramlar ile baskı yaptığı fark edilmiştir. (Gramsci’nin ideoloji fikri) Dolayısı ile proleter hareket yapacak kahramanlar yeni Marksist teorince kahraman sayılmamaktadır çünkü asıl cephe düşündedir. Altyapısal kavramların üstyapıya geçerken elenmesidir. Halk özgür kavramlar ile düşünebilemedikçe bulunulabilecek tüm gerilla faaliyetleri yersizdir.


4 : Bu çöküşün kendini dinde buluşu


Din düşünce yapısı olarak ‘Kahraman’ düşüncesini yapısında bulundurmaktadır. Bir peygamber ilan etmiştir. Dolayısıyla burada bu peygamber kahraman olur. Tarih çatışmasının sınıfsal yorumlanması zaten de bu yüzden dinlere olanak tanımaz. Kahramanlar yoktur.


5 : Dil ve matematiğin gelişimi karşısında bir fikir olarak Tanrı


Tanrı fikri kendi içinde kendine doğru devinen ve kendi dışı olmayan ebedi devindirici olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu Dante ‘İlahi Komedya’ eserinde ifade etmektedir. Bu durumda devinme halinde olup devindiren bir obje karşımızdadır. Bu obje tüm dünyayı kapsama zorunluluğunda olmadığı müddet süresince devinimi kendine faydasız ve akış dışıdır. Tanrı evrene içkin ise bu durumda Tanrı mantık-nedensellik ilişkisidir. Bu durum nedenselliğin prensiben kendi içine devinebilme potansiyelinin olmasından kaynaklıdır. Demeye çalıştığım şey x=y kendi kendini kanıtlayabilir. İki her zaman ikidir. Fakat yukarıda da değindiğimiz ölçüde ikiyi iki yapan ilişki evrensel değil tarihsel, dolayısıyla bütüne katılamayan şimdisel bir yapı. Bu evrensellik sadece toplumlar ihtiyacından doğma bir şeydir. Dönem kavramı o dönemin Şimdi’sini bize aktarır. Gördüğümüz şey de budur. Dante şimdiler arasında tanrısını kaybetmiştir. Bu noktada tanrı devinemez. Dolayısıyla Tanrıyı içkin almak ise de onu şimdileştirmektir. Peki zaman yok ise tanrı bir bütün olarak var olabilir mi? Çünkü önceki yöntemlerimiz mantıksal ilkler arayarak mantık zemininin bir ilkesi olan zamansızlığı çiğnemiş oluyoruz. Mantık kendini kanıtlayabildiği gibi diyalektik açıdan çürütebilmesinden yararlanarak zaman yoktur savı üzerinden tanrıya tekrar bir inceleme yönlendirilmelidir.


6 : Olmayan zaman içerisinde içkin bir Tanrı


Zaman ve evrensel metafizik olmadığından Tanrı bu noktada insani bir perspektiften incelenmelidir. Eğer ki tanrı varsa hareketlerimizin sorumluluğu bizim midir? Kant bu konuda davranışımızın arkasında mutlak ahlaki bir neden olmadıkça onun ahlaksal bir aksiyon olamayacağını söyler. Biz iyiliğimizi tanrı rızasında yaptığımızda iyiliğimizin özgürlük gücü kalmamaktadır. Düşün kavramları altyapıdan, substanstan türer dediğimizde göre bu türeyiş sürecine tanrıyı katabiliriz. Eğer ki bu türeyiş yoktur dersek birinci altyapısal mantık önermesini inceleriz. Böyle bir durumda tanrı tüm evren ve zaman çizgisi olmak zorundadır. Dolayısıyla Tanrı, Tanrı olarak var olamaz. Varlayan ve yoklayan hareket halindeki nesnelerin aksiyonunun diyalektik bir ürünü olur sadece. Bu tanrı değildir. Var olmaktır.


 Dolayısıyla Tanrı olmak deyimi metafizik doğduğunda zaten çökmüştür. İnsan düşündüğü zaman ölü tanrıya bir tekme daha atar. Canlılık tarihi ise öldürülen Tanrılar ile doludur. Düşün geliştikçe tanrı daha çok ölür ve cesedi daha fazla çiğnenir.


-Mostar

Yorumlar

👉 popüler yayınlar