İnsan Zihni Bir Tabula Rasadır
İnsan Zihni Bir Tabula Rasadır
Munich Personal RePEc Archive
Subhani, Muhammed İmtiaz ve Osman, Amber
Iqra Üniversitesi Araştırma Merkezi (IURC), Iqra
üniversitesi ana kampüs Karachi, Pakistan, Iqra Üniversitesi
2011
Özet
Latince bir terim olan “Tabula Rasa” İngilizce’de ki “blank slate” yani boş
levha anlamına gelmektedir. Tabula rasa, insanın hiçbir hazır mental içerikle
(düşünceler, inançlar, korkular vs.) doğmadan ve insan bilgisinin deneyim ve
algıdan geldiği epistemolojik çalışmadır. Tabula rasa çalışmasının genel temsilcileri,
söz konusu kişinin kişiliği, sosyal, duygusal davranışı ve zekası olduğunda, doğanın
“yetiştirme” tarafını tercih eder.
Anahtar Kelimeler: Tabula Rasa, Boş Levha, John Locke, Yetiştirme, Bilgi.
Giriş
Tabula Rasa, çalışma şekline bağlı olarak farklı
bağlamlarda anılmıştır. Bu terimden farklı konseptler, farklı insanlar
tarafından daha geniş bir perspektife geçti ve araştırma çalışmalarında baş
gösterdi. Çoğunlukla 20. yüzılda, bu çalışmada olan değişimler şahıssal olarak çekilimli
ırkçılığa bağlıydı ve sonrasında ise cinsel kimliği toplsumsal bir yapı olarak
takip etti bu değişimler, ki bunlara günümüzde çok yaygın bir biçimde başvurulmaktadır.
Edebi İnceleme
Batı felsefesinde tabula rasa denilen fikrin izleri
Aristoteles’in (m.ö. 384) muhtemelen Batı eserleri arasında psikolojinin ilk
ders kitabı olan (Ruh Üzerine, kitap 3, bölüm 4) tablet hakkında yazdığı
zamanlar kadar erken tarihlerde ortaya çıkmıştır. Bazı argümanların
Peripatikçiler ve Stoacılar tarafından sonlandırılmasının yanı sıra, “boş sayfa
gibi bir zihin” ifadesi en aşağı 1000 yıl çoğunlukla gözlerden kaçabilmiştir.
Müslüman düşünür Avicenna, Müslüman dünyasındaki adıyla “İbn-i Sina,”
tabula rasanın açık bir ifadeyle “konseptini” geliştirmiştir. “Doğum
sırasındaki insan zihni eğitim yoluyla hayata geçirilen boş bir sayfaya benzer”
diye kaçamaklı konuşmuştur ve bilginin “üzerinden evrensel konseptlerin
anahatlarının çizildiği dünyadaki objelerle deneysel aşinalık’tan” geldiğini,
ki o teorem de muhakemenin bir istidlal (tümden gelim) metodundan yola
çıkılarak geliştirilmiştir; “gözlemler bileşik olduklarında daha fazla icmale
(özete) yol açan edat ifadelerine yol açarlar” (Avicenna, 1100, s. 249).
İbn-i Sina (1100) ayrıca entelektüelizmin kendisinin “bilgi edinebilen ve
bunu aktif akla (bilginin mükemmel kaynağıyla bağlantılı haldeki insan zihninin
durumu) ileten materyal akıldan gelen gelişim seviyelerine” sahip olduğunu
savunmuştur.
Başka bir düşünce deneyi üzerinden yürütülen çalışma İbn-i Tufeyl (ayrıca “Hayy
İbn Yakzan” Ruhun Uyanışın’da Ebu bekir ismiyle anılır – İngilizce “Tophail”)
tarafından kaleme alınmiş olup, Tufeyl bu çalışmada tehditkar bir çocuk
figürünün toplumdaki diğer herkesten uzakta, izole bir şekilde geçirdiği zihin
gelişimini hayata getirmiştir, yani bir nevi zihnin boş bir kağıt durumundan
(tabula rasa) yetişkinliğe geçişini yanlızca deneyimler aracılığıyla sunmuştur.
Fakat İbn-i Sina (1100) ve İbn-i Tufeyl’in konpseptleri ve çalışmaları yine de
yeterince etkili olamamışlardır.
Modern teori özellikle John Locke’un (1690) çıkarına, yani İnsan Anlığı
Üzerine Bir Deneme’ye atıfta bulunmuştur. Locke’un (1690) tabula rasa
hakkındaki felsefi ifadesine göre insan zihni hiçbir veri kuralı olmayan, boş
ve temiz bir levhadır. Veri zihne getirildiğinde ise kişinin duyusal
deneyimleri tarafından pür bir şekilde işlenir ve şekillendirilir. İnsanın
susturulamaz, ama özgür ve kendi yolunu çizen bir zihni olduğu varsayılır
(Locke, 1690).
Bu denemenin yanısıra Locke, aslen insan muhakemesi ve bilgisiyle
ilgileniyordu. Locke için bilgiyi kavrayışın mantığı insan zihninin herhangi
bir tür deneyim kazandıktan sonra çalışmaya başladığı, deneyimler olmadan
zihnin doğumdan itibaren boş bir levhadan farksız olduğudur, ki bu durum
“Tabula Rasa” olarak terimleştirilmiştir. Locke’un bu ilkesinin Hume (1710) ve Berkeley
(1740) gibi düşünürler üzerinde de etkisi olmuştur.
Sigmund Freud (1899) tarafındansa bilindik bir tabula rasa psikanalizi
insanın kişilik özelliklerini açıklar.
Freud’e göre insan kişiliğinde ve yetiştirilen insanın üzerindeki aile
dinamiklerinden, kalıtsallıktan, ve doğuştan gelen etkilerden uyarlanan kişisel
çekim, tabula rasanın uzantısıdır.
Bu çalışma başka değişimlerden de geçip, 20. Yüzyılda bireysel karakteri
rkçı çıkarımlara çeviren, kişinin ait olduğu gen fikri olarak sunulan ‘Tabula
Rasa’ konspetiyle serpilmiştir.
Money (1970) tarafından yürütülen çalışmaya göre ise insan zihninin doğumda
boş bir sayfa gibi olması fikrindeki ana içerik genlerin duruma dahil olması değil,
cinsel kimliğin ana sebebi olan sosyal yapılardır. Bu hususta Baired ve Walter
(2008) bireyin bilişsel içeriğini tanımlamakta özgür olduğunun fakat bu
özgürlüğün bireysel temel kimlikte değişiklikler yapılması manasına
gelmediğinin altını çizmiştir.
Tabula rasa, Golding’in (1954) Sineklerin Tanrısı adlı eserinde de
eleştirilmiş ve reddedilmiştir. Yazar, tabula rasayı eleştiri amacı ile
insanların kötücül bir zihinle doğduklarını ve bu kötülüğü kontrol altında
tutmanın yine insanların görevi olduğunu yazmıştır. Hobbes (1651) tarafından
sunulan başka bir muhalif fikir ise insanların cimri doğduğudur. Bu iki karşıt
çalışma Locke’un (1690) İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’sinin aksine insan
zihninin doğumdaki negatifliğine dikkat çekmiştir.
Sonuç
Locke’un (1690) tabula rasa üzerine olan çalışmasında insan
zihninin boş bir sayfa gibi doğduğu tezinin sunulduğunu algılamak oldukça
kolaydır. Ona göre bütün fikirler yanlızca deneyimler ve zamanla kazanılan
sezgiler vasıtasıyla varolmuştur. Locke (1690) bazı fikirlerin, örneğin renk ve
tat farklılıkları ve algılamaların, rahimdeki duyusal başlatım tarafından üretildiğini
açıklamıştır. Eğer bireyin neyin acı ve neyin tatlı olduğu üzerine genel bir
fikri varsa, bu fikir doğuştan değil, kişinin erken yaşlarda maruz kaldığı bir
fenomenden dolayı oluşmuştur. Locke (1690) doğuştanlıkla ilgili fikirlerin
tümüne karşı çıkmıştır, ve doğuştan gelen fikirlerin varlığını reddetmiştir.
Rasyonalistlerin evrensel olarak kabul ettiği kimlik ilkesi üzerine tartışmış,
yanlızca çocukların ya da ahmakların bu önermelerden haberi olmadığını ileri
sürmüştür. Ona göre zihin, cenin döneminden itibaren boş bir kabuktur ve
zamanla, yaşanılan deneyimler sayesinde gelişir ve etkileşime yanıt vermeye
başlar. Kısacası, işe boş bir biçimde başlayan insan zihni, bilgiyi beş duyunun
kullanımıyla ve düşünüm süreciyle elde eder (Locke, 1690).
Makalenin İngilizce orijinali için online adres: https://mpra.ub.uni-muenchen.de/34733/
MPRA Sayfa No. 34733, gönderim tarihi: 15 Nov 2011 16:14 UTC
Referanslar
Aristoteles. (1936). Ruh Üzerine. De Anima Book III,
chapter 4. Hett, W. S. (trans.) Loeb
Classical Library, 8, 1–203.London:UK.
İbn-i Sina. (1954). De Anima (Fi’l-Nafs. Trans. Rahman.
London:UK.
Baird, F., E. & Kaufmann, W. (2008). From Plato to
Derrida. Upper Saddle River: Pearson Prentice Hall.
Freud, S. (1899). An Outline of Psychoanalysis. The
Standard Edition of the Complete
Psychological Works of Sigmund Freud, Volume XXIII.
George, B. (1985). A Treatise Concerning the Principles
of Human Knowledge, Part I.
(trans.) Glynn, R. the Mind in Mother, 3,
1–20.
London:UK.
Golding, W. (1954). Lord of the Flies. Human Nature and
individual Welfare, 1:49-79.
Hobbes, T. (1651). Hobbes's Moral and Political
Philosophy, Stanford Encyclopedia of
Philosophy.
Hume, D. (1740). A Treatise of Human Nature. Oxford
University Press, Oxford.
Locke, J. (1690). İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme (Ed.
Winkler, P., K.).
Indianapolis, IN:
Hackett Publishing Company.
Money (1970). Social constructions state the actual
contents on human blank slate.
Journal of Mind Sciences, 21(2): 23-45.
İbn-i Tufeyl, E. (1708). The Improvement of Human Reason:
Exhibited in the Life of Hai Ebn
Yokdhan (Hayy ibn Yaqzan). (trans.) Ockley, S., 1–195.
Edm Powell, London: UK.
Yorumlar
Yorum Gönder