Absürdizm


Absürdizm

James Taylor

 

 

 

Çeviri: Emre Evren

 

 

Giriş

İnsanoğlu uzun yıllar boyunca ona karşı düşmanca ve kayıtsız kalan bir dünyada yaşamıştır. Bunun sonucunda ise, bilim adamlarının ve filozofların çoğunluğu, bu kayıtsızlıkların varlığını ortaya çıkarmak amacıyla farklı bakış açıları geliştirmişlerdir. Bu süreçte, absürtlük konsepti, insanın ihtiyaçları ve dünyanın buna mantıksızca sessiz kalması arasındaki karşılaşma olarak ortaya çıkmıştır.

Din felsefesindeki absürdizm ise, insanın evrenin varlığına açıklama bulmadaki çabalarının yetersizliği ile ilgilidir. Fakat özünde, absürt kavramı mantıksal imkansızlıklardan ziyade insanın olasılıklardaki varlığı ile daha fazla ilgilidir. Bu arayış ve inceleme ise insanların hayatın anlamını ve erişilmezliğini bulmaya dair olan nihai hedefi sonucu meydana gelmiştir ki bundan dolayı beraberinde gelen hissiyatlar ve hüsranlar da seyyanen dikkat çekicidir. Felsefi çalışmaların çoğu ise Søren Kierkegard’ın konuyu varoluşçuluk ve nihilizm ile ilişkilendirmesine açıklama getirebilmek amacıyla yürütülmüştür.

 

Tartışma Konuları

Absürdizmin ana konseptinin Fransız düşünür Albert Camus’un Sisifos Söylemi adlı eserinde tasarladığı varoluşçu akımdan türediği kabul edilir. Bu konsept özellikle yıkımın önemli ölçüde olduğu ikinci dünya savaşı sonrası Fransa’da hızla gelişmiştir. Absürdizm konsepti insanların varoluşun ve doğanın anlamını kavrama çabalarının eninde sonunda boşa çıkacağını, çünkü dünyanın büyük bilinmezlik ve belirsizliklerle dolu olduğunu ileri sürer. Ve insanın bu tip konuları anlamakta ki başarısızlığı bir anlamda absürtçülerin tüm konseptini açıklar niteliktedir.

Varoluşçuluk ve nihilizmin, absürdizm ile benzer kavramları paylaştığını anlamak mecburidir. Zira bu kavramlar, insanların yaşamlarında karşılaştıkları krizle yüzleşme çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Özünde absürt, insanların inançlarına göre evren hakkında bir açıklama yapmaya çalıştıkları bir inanç sistemidir. Konsept genel olarak insan ırkının kendi varoluşunun saçma (absürt) durumunu ve yapısını benimsemesini, ama aynı zamanda da bu anlamsız dünyada ki derinde yatan anlamı keşfetmeye ve araştırmaya çalışmasını önerir.

 

Absürdizm, Varoluşçuluk ve Nihilizm Arasındaki İlişki

Daha önce tartışıldığı gibi, absürtlük kavramının varoluşçuluk ve nihilizm akımları ile ilişkisi vardır. Bu üç kavram, benzer ve öne çıkan başlangıç noktalarına sahiplerdir. Ancak, her bir üçünün de farklı bir sonuca ulaştığını anlamamız şarttır. Üç konsept arasındaki en dikkat çekici şey ise, üç kavramın da insanlığın anlamsız evrene anlam bulma arzusundan kaynaklandığıdır.

 

İntihar ve Absürtlük

Absürdizmle ilgili felsefi çalışmalardan öne çıkanlardan biri yaşamın önemi ile ilgilidir. Yaşamın yaşamaya değer olup olmadığı insanlık için büyük bir endişe kaynağı olmuştur. İnsanlık intiharın bir sorun mu yoksa bir soru mu olduğu üzerine uzun süredir kafa yormaktadır. İnsanların kafasında kalan bu felsefi soru ise intiharın ne zaman ve ne gibi durumlarda haklı gösterilebileceğidir. Yaşayıp yaşamama sorunu, insan varlığına ilişkin temel felsefi sorudur. Ancak farklı yazarlar ve düşünürler, felsefenin bu konudaki birincil sonucunun anlama (sorgulama, düşünüm) değil eylem (deneyim, çıkarım) olduğu konusunda hemfikirdir.

Camus'un felsefi yaklaşımı, intiharı, hayatın temel sorunlarının absürt olmasına doğal bir tepki olarak görür. Ona göre, yıllar geçtikçe, hem yaşamın varlığının hem de yokluğunun bu çıkarıma hayat verdiği açık bir tezahür olmuştur. Örneğin, anlamsız bir dünyada, yaşamda anlam aramaya çalışan kaygı dolu bir hayata sahip olmak absürttür, saçmadır. Ölümün nihai sonucunun nesil tükenişi olduğu farz edildiğinde, ölümden sonra bir tür varoluşun devam etmesini umut etmek de absürttür.

Camus’a göre, insanların intihara meyletmesinin ana sebebi hayatı yaşamaya değer bulmamalarıdır. Ancak, ona göre bu bağlamda şu gerçek dikkate alınmalıdır ki, kişinin kendi canını almasına yol açan intiharın cezbediciliği felsefi muhakemeden yoksunluktan dolayı ortaya çıkar. Camus, absürtlüğün yaşanması gereken bir deneyim olduğunu, varoluş kuramında bir ayrılış noktası olduğunu, ve Descartes'in metodik şüphesinin eşdeğeri olduğunu savunur. Camus, Sisifos Söylemi adlı eserinde hayatımızdaki anlaşılması zor olan absürtlük (abeslik) hissiyatını açıklamaya çalışır. Esasen, insanın intihar kararının hiç de felsefi olmayan bir akıl yürütme sistemine öncelik ettiğini savunur.

Camus’un felsefesinde, intiharın felsefi bir alternatifi vardır. Hayatın saçma ve abes olduğunu kavrayarak, biz insanların bu absürtlükle yaşamak zorunda olduğumuzu savunur. Absürtlük ölümü gerektirmemelidir. İnsanlar, dini inanç, intihar ve varoluşçuluk gibi “absürtlük bilincini” silmeye çalışan her şeyi kendinden uzakta tutmalıdır.

Varoluşçuluk kavramı özellikle Camus tarafından çokça eleştirilmiştir. Varoluşçuların, yaşamdaki saçmalığı ve anlamsızlığı büyük ölçüde tanıdığı aşikardır. Ancak, varoluşsal bir inanç sıçraması yaparlar (Kierkegaard, “Leap of Faith”) ve varoluşlarına uydurulmuş bir anlam atfederler, böylece yaşamdaki absürtlüğe meydan okurlar (veya Kierkegaard’ın söylemiyle; rasyonalitenin sınırlarının ötesine sıçrayarak absürtten kaçarlar). Camus bunu felsefi bir intihar olarak tanımlar ve yaşamdaki varolduğu kesin olan saçmalıkları silme (veyahut görmezden gelme) girişimlerinden ne pahasına olursa olsun kaçınılması gerektiğine inanır.

Camus'a göre, hem yaşam hem de ölüm zaten absürt bir yapıda olduğu için, intihar etmek sadece daha fazla absürtlüğe yol açar. İnsanların yaşamda karşılaştığı (veya karşılaşacağı) güzelliğin hayatı yaşamaya değer kıldığını savunmuştur. İnsanlar bu anlamsız evrene kendileri bir anlam bulmalıdır ki yaşam için bir neden ve temel oluşsun. Bununla birlikte, insanlar tarafından yaşama atfedilecek olan bu yapay anlam, yaşamın absürt olduğu gerçeğine asla dokunmamalıdır, çünkü bu yalnızca daha fazla absürtlüğe neden olacaktır. Hayatın saçmalığına, abesliğine, absürtlüğüne yenilmeden, teslim olmadan hayatı olduğu gibi kabul etmek Camus felsefesinde son derece yüceltilir, insanı yaşamla cesaretle yüzleşmeye teşvik eder ve intiharı bir korkaklık eylemi olarak tanımlar. Bu nedenle intihar katiyen önerilmez.

 

Absürtlük ve Din

Din cephesinde de absürt kavramı ortaya atılmıştır. Absürt ve din konusu, varlığı dini bir perspektifle açıklamaya çalışan Kierkegaard tarafından ileri sürülmektedir. Kendisi varoluşun saçma olmadığını ve anlamı olduğunu, saçmalığın (absürtlüğün) ötesinde bir şeyin varlığını açıklamak için ise dini bir kabullenmenin (tanrı inancı) gerekli olduğunu savunur. Maddi olmayan ve ampirik olarak kanıtlanamayan bir şeyi anlamak, varlıklarına anlam vermek için ilahi inanç veya inanç sıçraması gerekecektir (inanılanın rasyonel olup olmamasına bakmaksızın ilah olana inanmak ve güvenmek). Bununla birlikte, inançların veya inanç sıçramasının kendisinin absürt olduğunu anlamak manidardır. Søren Kierkegaard, dindar bir insan olmasına rağmen Tanrı'ya olan inancını saçma olarak ilan etmiştir. Bu iddia, Tanrı'yı tanımanın imkansız olduğu gibi, O'nun amacını anlamanın da imkansız olduğu gerçeğiyle desteklenmiştir. İlahiyatçılar bile Tanrının varlığı üzerine sorular sormuşlardır ki, bu da Tanrının insanlığı yarattığına olan inancı absürt kılar.

 

 

 

 

Metnin orijinali için: https://www.essaytyping.com/absurdism/

 

Referanslar

Camus, A. The Myth of Sisyphus. 1942.

Camus, A. The Stranger. 1942.

 

  

Yorumlar

👉 popüler yayınlar