Kaçkınlık
Heyecan kalmamış bana kendimden, yalnız gezimde bırakmamışım ayak basmadık yer. Yolculuk değilmiş bu meğer, kalmamış yürüdükçe benden bir adım ötede beliren sonsuz yoldan eser. Aksine, yürüdükçe beni yürütmeyen çelik parmaklıklarla dolu her bir tarafım. Sonsuz yollarla değil, çıkmaz sokaklarla çevrilmiş etrafım. Hâlbuki kendi başıma aşabilirim sanardım daima ayak izlerimi, yürüdükçe ötesine geçebilirim sanardım, sanardım ki sonsuzluğa değin uzanır münzevi seyahatim. Fakat yanılmışım. Sonlanır ve sonunda da sınırlanırmış aslen…
Yürüdüğüm yolun sınırından ve adımlarımın ötesinden bihaber olmamla uyanan merak dolu bir heyecanla yürürdüm eskiden, şimdi ise dayandığım parmaklıklar yüzünden büyük bir sakinlik içerisinde kıvranıyorum. Mutlak sakinliğin dayanılmaz aynılığı canımı yakıyor, hem de çok yakıyor! Bu çığlıklara gebe acıdan kurtulabilmem için ya kafamı ya da kendimi koparmalıyım, sınırların arasından sıyrılıp çıkar yollar bulmalıyım, çığlığımı ağzımla değil ama bedenimle atmalıyım. Aah, ah! Zamanında tek bir çıkar yol bulabilme umuduyla şu daracık mekânda öylesine çok dolanmışım ki, adımlarımla yeri eşelemekten ben eşelenmeye başlamışım, ancak buna rağmen ayak basmadığım tek bir yol dahi bulamamışım. Oysa yolda falan değilmişim, yolu çoktan öldürmüşüm. Kendime karşı işlediğim bu bilinçsiz cinayetin ardından, geride bırakmış olduğum tek şey bir otoyol…
Kabullenme vaktim geldi artık yabancılaşmanın önemini. Tanrılardan evvel varmışım nihai olana, kaçış noktasına. Kendimden öteye, gurbete seyahat vaktim uzun zaman önce gelmiş ve hatta geçti geçecekmiş. Mahkûm olduğum kaçış noktasından da başka otoyollara, hatta eşelene eşelene yok olmaya yüz tutmuş, bunun için var olan otoyollar ve pek çok sınırlılığı sonluluğa çeken havalandırma boruları var. Her ne kadar söz konusu hatlar da yalnızca mikro otoyollar olsa da onlar sınır dışına kaçmama, sızıntıma mahal tanıyacaklar. Gene de yanıltmamalı miniklikleri, bunlar kimi zaman birer kaçış eğrisi ya da çıkmazlarla dolu birer labirent. Ancak en sonunda, ne olursa olsun, buralardan kaçmalı. Nihayet buradan kaçacağım ve sonum olmaktan çıkacak esaretim, sonunu getiremeyeceğim kadar uçup kaçılacak otoyol olacak, böylece hiçbir zaman dayanmayacağım parmaklıklara ve her adımımda baştan yazacağım tarihi, tarihimi. Hapishanenin ölümünü de böylece ilan ediyorum. Artık bitmiyor, fakat yürüdükçe kendinden bitiyor. Yalnız başımayken öyle gözükmese bile aslında bu bir yolculuk, cinayetin beni sürüklediği çete halindeki asıl hakiki yolculuk, kaçkınlık.
Bundan böyle şu küflenmiş yer benim ne yerim ne de yurdum, yersizyurtsuzum artık. Küflerden tiksinen birisinin de ancak pek az durup soluklanması makuldür. İşte kendine sadık ve kokuşmuşluğunu itiraf etmiş biri olarak, bu cinayetten arınmak için kaçacağım! Kaçacağım bu eski püskü yerden! Yeni diyarları eskittiğim bu yolculukta artık eskileri yenilemek adına kaybolup gideceğim tutsak olduğum hapishaneden! Kaçkın yoludur sapılacak her bir yön otoyolda sıkışıp kalanlara, işte bu da özgürlüktür! Söyleyin, nasıl keşfedebilirdim özgürlüğü, esarete düşmeseydim. Hiçbir zaman öğrenemezdim onu, tadamazdım özgürlüğü, değil mi? Nereden bilebilirdim cinayet işlemeseydim, kaçkınlık nedir, özgürlük nedir...
Yavuz Selim Yüzügüllü
Kalemine sağlık dostum okurken keyif aldığım bir yazı oldu tebrikler 🙌. Böyle edebi yazılarda görmek beni çok mutlu ediyor.
YanıtlaSilEllerine sağlık oldukça etkileyici bir yazı olmuş. Okurken bir parçamı yazıda hissettim.
YanıtlaSil🙏😍🙏
YanıtlaSilBok gibi
YanıtlaSil