Bachelard Ve Marx Arasında Bölüm 2
İlk yazıda çok kaba bir şekilde Bachelard'ın tarihsel epistemolojisinin bazı temalarına kısıtlı bir şekilde değinmiştim. Bu kısımda ise Bachelard ile Marksist epistemoloji arasında zengin bir ilişkisellik kuran Dominique Lecourt ve Althusser üzerinden Bachelard ve Marksizm’in ilişkisini ele alacağız.
Dominique Lecourt ,althusserin öğrencisi olarak althusserin Marksist bir epistemoloji ve bilgi anlayışı inşasında bachelardın etkisinin farkındaydı . Başta epistemolojik kopuş olmak üzere bilimsel bilginin tarihsel bir üretim olduğunu ele almıştı. Bu anti ampirist bilim teorisi anlayış şunları içerir;
1-)Bilim dolayımsız verili olgularda içerilmiş olan hakikatin tespit edilip çıkarılması (bu verili bir öznenin, verili bir bilinecek nesne üzerine soyutlama işlemi ile gerçekleşir.) kaydedilmesi, okunması ve düzene sokulması değildir. Ampirizm için hakikatin mevcudiyeti nesnede verili olduğu için bilimin görevi bu verileri ve olguları kaydetmek ve düzenlemektir. Bilimsel bilginin, nesnede içerilen hakikati tespit etmesi ve oradan çıkarması ve kaydetmesi basit bir tespit işleminden öte bir soyutlama
işlemidir. Somut duyusal nesneye yönelen bilen özne, nesnenin görünüşü ile özünü rastlantısal ilgili olmayan kısmı ile zorunlu hakikati içeren temel kesitini ayırır ,korur ve çıkararak kaydeder . Bu noktada bilen özne bilgisini elde edeceği söylemden bağımsız bilinecek olan nesneye yönelmiş ve onun temel niteliği ,durumu ve süreci vb hakkında bir kavrayış sağlar . Bu noktada ampirizm: özne ve nesne ikiliği üzerinden bilgiyi sorunsallaştıran geleneksel epistemolojinin derin yapısının bir
varyantıdır.
Bu noktada ampirist formül şöyle ifade edilebilir : (özne=nesne)=hakikat . Burada ki bilgiyi, hakikati içeren denklemin değişkeni ile formülü tekrar yazarsak (=nesne)=hakikat . Bu noktada öznenin ortadan kalkmasının sebebi bilginin teorik işlem kısmının teorik olmayan doğasında yatar . Bilimsel bilgi olguların ,verilerin kaydedilmesi veya tespitidir. Bu denklemde öznenin kalkması ampirist yönteme yani onun tarih ötesi gerçek dünyada verili halde duran hakikatin soyutlanması yani
çıkarılma işlemidir . Bilimsel araştırma ,bilen özne ile bilgi nesnesinin denkliği ile ortaya çıkar. Ampirist sorunsal geleneksel epistemolojik yapının bir varyantıdır. Bu temel yapı özne=nesne düalizmine dayanır. Bilgi bu ikisinin ilişkisi sonucu oluşur. Epistemoloji özel bir alan olarak özne ve nesne arasında ki ilişkiyi araştırır. Ampirist sorunsalda belirli bir özne ve belirli bir nesnenin karşı karşıya gelmesi ile işler. (Rasyonalizmde öyle . Bu noktada Rasyonalist bir ampirizm örneği olarak
descartes verilebilir. Bilgi burada entelektüel sezgide verilidir . Mutlak şüphe yöntemi ile entelektüel sezgide verilmiş bilgiye ulaşılır .) öznenin tarihsel olması (hegel ) transtandal olması (kant ) ampirik olması (hume ,berkeley ) veya psikolojik olması önemli değildir. Aynı şekilde bilinecek nesnenin doğasıda hiç önemli değildir. Geleneksel epistemoloji bilgiyi özne ve nesne arasında bir ilişki
uygunluk veya tutarlılık ilişkisi olarak ele alır. Geleneksel Bilgi problemi de bu özne ve nesne arasında
ki uygunluk veya tutarlılık üzerinden epistemolojik bir garanti vermeyi temellendirmeyi içerir .
Ampirist soyutlama :bilginin / hakikatin olguların veri elemanı yapısı olarak ele alındığı bir epistemolojik konumda bilimsel soyutlama, bu olgulardan bilimsel bilginin nesnesini çıkaran bir pratiği temsil eder . Soyutlama işlemi bu noktada reel nesnenin olumsal özelliklerinin elenip ,temel belirleyici hakikatin içerildiği özsel kesite ulaşmada olgu/nesnenin saflaştırılma sürecini içerir .
Soyutlamanın sonucunda bilimsel bilginin nesnesi ,hakikat /bilgi elde edilmiş olur. Ampirist sorunsalda bilgi nesnesi, insan öznelerin deneyiminde verilidir . Bilgi nesnesi ,deney ve gözlemsel
olanda verili olgusal (fenomenal) gerçekliğin düzenliliği ,yinelenebilir gözlemsel bağıntıların
varlığından başka bir şeyi temsil etmeyen dışsal ve mekanik bir geçişli nedensellikle tamamlanır . Bilgi nesnesinde ki kavramsal ilişkiler ve bağıntılar gözlem olgularını ifade eder ve gözlem olgularına karşı test edilmelidir .
Bu noktada bilgi / araştırma nesnesi aslında gerçek nesnenin teorik bir türetilmişliğidir. (Bilgi nesnesi
,gerçek nesnenin bir parçasıdır bu noktada) Bu teori ise deneyime gerçek olgulara karşın test edilmelidir . Bu noktada bilgi nesnesi olan düşünce -somutu ,gerçek nesnenin yani gerçek-somutun özüdür . Ampirist değişken ve sorunsal, olguları mutlak bir referans olarak ele alır. Olguların ve fenomenlerin deneyimi ve gözlemi olarak elde edilmiş bilgi, olgusal gerçekliğin tam olmasa bile yakın bir temsilidir . Ampirist sorunsal için teoriyi (bilginin nesnesi ) üreten temelde bilgi nesnesinin
(teorinin ,kavramların yani söylem nesnesinin ) dışında bulunan evrensel gerçekliğin özselliğinin ifadesi ve fenomeni olarak ortaya çıkar.
( =Nesne )=hakikat epistemolojisinin kısaca durumu budur. Geleneksel epistemolojik kavrayışın bir
ucu olan özcü ampirizmin nitelikleri kısaca şunlar:
1)Kavramlar ve bilgiyi içeren teori,olgusal dünyadaki verili gözlemler ile doğrulanır.
2)Ampirist sorunsal ,söylem biçimleri aracılığıyla tanımlanan teorik araştırma nesnelerinin aksine bilgi evrensel olgusal dünyanın gözleminde, insan öznenin deneysel verilerinde verilmiştir .
3)Gerçeklik ,gözlem yoluyla bilgi üreten bir özdür. Ampirist soyutlama pratiği ise bu özü en saf
şekilde teorik olarak yansıtmaktır.
Rasyonalist özcü epistemolojide ampirist sorunsalla aynı yapının bir varyantıdır. Burada ise (özne
=)=hakikat formülü geçerlidir . Rasyonalist epistemoloji ise teorinin ,dünyanın özünü yakaladığı ve bilgisini ortaya koyduğunu belirtir . Teori ve kavramlar, dünyanın özünü verir . Gerçek nesnelerin olduğu dünya, söylem nesneleri kavramsal bilgi düzenin yapısını paylaşır. Bu yüzden teori ,gerçek dünyanın özünü yakalar ve açıklar. Gerçek -somut ,düşünce -somutunun kendisine indirgenir .
Gerçekliğin düzeni ,kavramsal bilgi düzeni ile eşdeğerdir. Kavramlar arasında ki ilişkiler olgusal
nesnelerin ilişkilerinin temel biçimini özünü ifade eder.
2-) Oysa başta Bachelard sonra althusserin belirttiği gibi bilgi dolayımsız deneyimin nesnesinde , olguların kendisinde verilmiş değildir . Kuramsal bir keşfin sonucunda üretilirler. Verili değildirler daima üretilmeleri gerekir. Bilimsel bilgi ve fenomen,bilimsel (kuramsal) pratiğin sonucunda üretilirler. Bu üretim sürecinden önce bilgi bilinecek nesnenin bir parçası değildir.
(bu noktada Hirst ve Hindessin idealist, olguların keşfi anlayışının Bachelard ve Althusserin epistemolojik yaklaşımından uzak olduğunu düşünüyorum. Hirst ve Hindess olguların üretiminden bahsediyorlar . Bilimsel olguların ve somutun bilimsel pratiğin ürünü olduğunu söylüyorlar. Oysa olgular üretilemez .somut olgular kendilerinin bilinme sürecinden önce ve sonrasında da bağımsız bir özne olarak kalır. Üretilen somut olgular/nesneler değil onların bilgisidir, olguların/nesnelerin
bilişsel bir mekanizma tarafından sahiplenilmesidir. Olguların / nesnelerin altında yatan üretici mekanizmalarının işleyişini bilgi düzeyinde üretmektir. Bu noktada olgular üretilir demek idealizmdir. Keşfedilir demek daha doğrudur).
3-) teori ve yorum içermeyen bir saf gözlem olmadığı için ( koyrenin çok iyi gösterdiği gibi ) bilim tarihi, teori -kuram ve deneysel olanın dinamik etkileşiminin diyalektik kopuşlar ve zikzakları ile oluşur. Her bilim kendini tarih öncesinde ki ideolojik teorilerden ve bilgilerden keskin bir şekilde
koparak kurar . Bu anlayış bilginin birikimli ve sürekli olarak gören pozitivizmin tersine süreksizlik ve birikimsizliği ortaya çıkarır. Bilimsel bilgi gündelik dolayımsız deneyim ve sağduyuya denk düşen ortak bilgiden kopmuş bilgidir . Duyu bilgisi ile bilimsel bilgi arasındaki epistemolojik kopuş, algılanan fenomeni bilim nesnesine dönüştüren epistemolojik bir eyleme yol açar. (Rheinberg,2005:319)
Ampirist bilim anlayışının bir getirisi olan bilimin tarihsel bağlarından ayrı mutlak bir birim olarak ele alınmasının aksine tarihsel epistemoloji bilimin tarihsel ve sosyal yönü ile ilişkisellik kurar.
4-)Althusserin ,Bachelard ile ampirizme yönelttiği eleştirinin temeli ampirizmin özne ve nesneyi
,soyutu ve somutu verili bir şekilde dolayımsız bir etkileşime sokmasıdır. Bachelard için bütün bir
epistemolojik geleneği bu sınırlı epistemolojik yaklaşıma hapseden Descartesci epistemoloji yerine dinamik,diyalektik bir epistemoloji oluşturulmalıdır. Althusser de bilgiyi özne ve nesnenin dolayımsız karşılaşması ve bilen öznenin bilinecek nesnenin belirli bir kesitini oluşturan özünü çıkarma, elde etme olarak ampirist soyutlama işlemini eleştirmiştir. Bu nedenle gerçeğin özünün, onu içeren gerçek nesnede gerçek olarak var olduğu anlamına gelir; onu görünüşler altında bulması özne içindir. Bu nedenle, bilgi nesnesi gerçek nesnede kaydedilmiştir. Gerçek nesnede özsel bir kesit ile içerilmiş ve eşitlenmiş bu bilgi anlayışı ampirist anlayışın özgül sorunsalını oluşturan budur.Althusser bilgiyi bir görme, dolayımsız okuma, olgulardan çıkarıp kaydetme ve düzenleme anlayışı yerine bilgiyi kuramsal bir üretim tarzı olarak sorunsallaştırmışdır.
5-)Epistemolojik kopuş yeni bir bilimsel pratiğin tarihsel konumunu hem de bu yeni bilimsel pratiğin ürünlerinin farkını ortaya koyar. epistemolojik kopuş ideolojik sorunsaldan bilimsel sorunsala geçişi (bilimin tarih öncesinden bilimsel olana ) sağlayan kuramsal pratiği ifade eder . Kopuş bilimsel teorik kavramların üretilebileceği bir teorik sorunsalın inşasını gerektirir. Kavramlara işlevini atayan
aralarında ki ilişkiyi tanımlayan ve diğer kavramları devre dışı bırakan teorik sorunsallardır. Sorunsal kavramı Bachelard da olmasa da bu kavram epistemolojik kopuşu tamamlar . Bu kavram Jacques martinden ödünç alınmıştır. Kopuş basitçe ideolojik bilginin yadsıması değildir. İdeolojik kavram ağının bir yıkımını ve eleştirisini içerir . Yeni bilimsel teorik sorunsal kendisini ancak koptuğu teorik ideolojiye göre konumlandırabilir. Bilimsel bilgi koptuğu ideolojinin bilimidir . Koptuğu teorik ideolojiye mücadele vererek epistemolojik engellerle savaşarak kendini kurar. Teorik bir ideolojik sorunsaldan bilimsel sorunsala geçişin süreksizliği,bilginin oluşumunun lineer ve doğru kanıtlanmış olguların kaydedilme süreci olmadığını ortaya koyar .
Ayriyeten ideolojik bilgi ile işin içine bilişsel ilişki dışında toplumsal süreçlerde katılır. Bunun en iyi örneği Canguilhemin bilimsel ideoloji yaklaşımıdır ve bu yaklaşım Althusseri etkilemiştir. Canguilhem için bilimsel ideolojiler bilim tarihinin ayrılmaz parçasıdır. Bilimsel bilgi öncesi alanı ifade ederler.
Bilimsel bilginin aksine tanımlanmış ve inşa edilmiş bir teorik araştırma nesnesine sahip olmadıkları gibi bilimsel bilginin metodolojik ve operasyonel gereksinimlerini karşılamayan fikir sistemleridir. (Canguilhemin bilimsel ideolojisi althusserin teorik ideoloji kavramı ile çok yakından ilişkili).
Bunlardan ilki bilimsel bilginin üretiminden önce gelen proto bilimi temsil eden bilimsel bilginin
oluşumuna katkıda bulunan ama tanımlanmış titiz bir araştırma nesnesine sahip olamadığı için felsefi
düzeyde kalan ideolojik bilgidir . Buna antik Yunan maddeciliği örnek verilebilir. Bu ideolojik bilgi
basitçe bilim dışı diye ele alınamaz. Bilimsel bilgi olmasa da onun hammadesini oluşturur. Bu atom
görüşü bilimsel bilginin kendisini kopup inşa edeceği bir proto model ve hammade görevi görmüştür.
Diğer ideoloji türü Bachelard’ın söylemine paralel bilimsel zihnin ilerleyişini engelleyen onu sömüren epistemolojik engel olarak çıkan ve bilimsel olanın kendini kurması için mücadele edip aşması gereken parazitlerdir. Buna en iyi örnek Herbert spencerin evrim teorisidir. Spencer örneğinde Canguilhem, althusserden önce bilimlerin felsefi sömürüsüne ortaya koyar . Spencer kendi evrim
anlayışında biyolojinin nesnesinin yasalarını topluma kadar genişletir . Bilimsel bilgiyi kendi nesnesi üzerine yetkisi olan biyolojik bilgiyi topluma genişleterek belirli bir sosyo politik çıkarı korumak ve meşru göstermek için kullanması bilimsel bilginin önünde ki epistemolojik engeldir. Bu ideoloji türünde spencer erken dönem kapitalist sistemin acımasız rekabetini haklı çıkarmak için biyoloji
biliminin kendisini bilgi ilişkisi dışında belirli sosyo politik çıkarlar için kullanmıştır. Althusserin
ideolojiyi pratik ve teorik olarak ayırmasında ki ana nokta budur . Teorik ideolojiler salt bir yanılsama veya bilimsel olmayan bilgi değildir. Bu ideolojiler bilimsel bilginin varlık koşuludur. Bilimsel bilgi ancak ideolojik teorilerden koparak ,ideolojik teorinin sorunsalından koparak kendi bilimsel sorunsalını inşa eder. Bu kopuş olana kadar ideolojik teori,ideolojik karakterini bilmez .ideolojik teoriler-pratik ve bilimsel teorik -pratik ancak bir biri ile kendini ortaya koyabilir . Bu karşıtların birliği kategorisi ile ele alınabilir. Her iki kuramsal pratiğin doğası da diğerinin karşıtlığı ile temsil olur.
Pratik ve teorik ideolojiler bir birinden ayrılırlar . Pratik ampirik ideolojiler dini, ahlaki, siyasi özellikle sınıf mücadelesinin pratiğini içerir. Teorik ideolojiler bu pratik ideolojilerin teorik yansımasıdır. (ekonomi politik ,teoloji vb) Bu noktada ki yansıma kavramı,ideolojik teorilerin bilgi ilişkisi dışında ki pratik ideolojilerin yeniden üretilen bilgisi olacaktır. İdeolojik bilginin üretim tarzı bir sorunun ,problemin bilgi süreci dışında ki pratik ampirik ideolojik pratiklerde üretilmiş olan çözüme izin veren koşulların teoride ki ifadesidir. İdeolojik teori son kertede pratik ampirik ideolojilerin (siyasi ,ahlaki ,dini vb) çıkarını ve empozesini taşıyarak sorunun çözümü sorunun kendisinde verilmiş olur . Bu aynasal geleneksel epistemolojik sorun olan özne ve nesne çemberinde ortaya çıkar.
Teorik ideolojiler ne kadar gerçek üzerine bilgi üretmese de bilimsel pratiğin üzerine çalışacağı hammadesini temsil eder . İdeolojik teoriler salt yanlış ve yadsınacak bilgiler değildir. Canguilhemin de belirttiği gibi ideolojik teoriler gerçeğin bilgisini vermeseler de ipucu olarak hizmet ederler . Buna en iyi örnek ideolojik bir kavram olan hümanizmdir. Hümanizm kavramı ideolojik bir kavram olarak
gerçekliğe işaret eder, ancak bilimsel bilginin aksine bu gerçekliğin bilgisini üretecek teorik (sorunsal ) üretmez ama belirli bir varoluşunu, bir çok problem ve gerçekliğe göndermede bulunarak (ideolojik ) belirtir . Teorik ideoloji,bilgisi üretilecek kuramsal nesnenin göstergesini ortaya koyar . bilimsel pratik bu nesnenin bilgisini üretir. Epistemolojik kopuşa en iyi iki örnek birincisi Aristotelesçi fizikten Galileci fiziğe geçiş, diğeri de teleolojik evrim anlayışından Darwinci evrim anlayışına geçiştir. Galileo
,Aristotelesçi anlayıştan koparak kendi fizik biliminin kurucu ilkelerini inşa etmiştir. Galileci fizik deneyden, tümevarımsal olandan değil kendinden önce ki felsefi ideolojinin radikal eleştirisi ile gerçekleşmiştir. (Galileci fizik bu noktada deneysel olanın kuramsal olandan sonra geldiğini ortaya koyar). Aristotelesçi fizik anlayışı Galileci bilimin üzerine çalışıp koparak dönüştüreceği kuramsal hammadeyi sağlar. Aynı şekilde Darwin kendi evrim kuramını biyolojiye egemen olan telelojik
anlayıştan koparak teorik bir nesnenin inşasını ve dönüşümünü üretmiştir.
Bilimin nesnesine sorduğu sorular, ideolojik sorulardan ve cevaplardan tamamen farklı bir soru sistemini ortaya koyar. Bilimler nesnelerine ideolojik olanın tersine ucu açık ve bilgi ilişkisi içinde
sorular sorar ve nesnelerin bilgisini derinleştirir ve revize ederler ve cevabı ideolojik teorinin aksine bilgi ilişkisi içindedir. İdeolojik bilginin niteliği sorunun cevabının bilgi ilişkisi dışında ki sosyal pratikler tarafından belirlenmiş olmasıdır. Göran Therbonun dediği gibi : “Bilim ve ideoloji arasındaki temel bir farklılık ilkinin kendi nesnesini sorgulayan bir açık sorular sistemi olması, peşin hükme dayanmayan cevaplar içermesidir. Öte yandan, ideolojiyi karakterize eden şey çözümlerinin önceden hazır olduğu, bilişsel süreçler dışında üretilen problemler ortaya koymasıdır. İdeolojik sorular ideolojik öznenin
kendi ideolojik çözümlerini tanıyabileceği bir ayna oluştururlar. (Bu Deneysel [Empirik] tez Anglo- Sakson bilim felsefesindeki sınanabilirlik veya yanlışlanabilirlik kriterine karşılık gelmektedir. Anglo- Sakson bilim felsefesi gibi bu tezin de [bilim ve ideoloji arasında] yetersiz bir ayrım yapma gücüne sahip olduğu belirtilmelidir.)”
6-) Althusserin bilgi anlayışı da bachelardın ki gibi dolayımsız ,katışıksız ve duyusal gerçeklikte verilenden ayrı belirli bir teorik sorunsal tarafından üretilmiş bir bilgi nesnesinin üzerinde, teorik üretim araçlarının (teori,deneysel yöntem vb ) çalışma ve dönüştürme işlemini içerir.
Althusser Bachelardı daha da aşarak bilimsel bilginin üretildiği kuramsal çalışma pratiğini belirli genellikler düzeyinde üretildiğini ortaya koyar . Ayriyeten bu kuramsal üretim tarzının karmaşık
önceden verili yapılanmış toplumsal bütünün bir birine indirgenemez farklılaşmış bir pratiği olarak ele alıp onu toplumsal bütünün çok yönlü belirlenimi üzerinde düşünür. Kısaca bilginin üretildiği pratiğin
,farklılaşmış genellik düzeylerini althusser üç farklı genellik seviyesinde alır . Bu üretim sürecinde gerçekleşen ,Belirlenmiş bir kavramsal çalışma ile ideolojik bir ürünün teorik bilgiye dönüştürülmesidir . Kısaca bilginin üretildiği genellik düzeylerini açıklamak gerekirse : Bilimcinin teorik pratikte üzerinde çalıştığı hammadde, Althusser'in Genellik 1 dediği şeyi oluşturur.
Althusser'e göre, bilimci her zaman tekil duyusal bir nesne " yerine "genellik üzerinde çalışır. Bu "genellik", diğer teorik disiplinlerden veya ideolojiden gelen kavramlardan, kısacası bir teori veya bilimin detaylandırılması için kullanılabilecek herhangi bir şeyden oluşabilir.
Genellik 1 bu nedenle teorik pratiğin üzerinde çalıştığı nesneyi, çoğunlukla ideolojik nitelikte bir nesneyi, yani tam anlamıyla bir kavram olarak düşünülemeyecek bir nesneyi temsil eder.
Genellik 2'ye gelince, bunlar teorik üretim araçlardır, bilgi nesnelerini üretmeye hizmet eden
araçlardır. Genellikler 2' aslında "dönüşüm aygıtıdır. Teoriler, belirli bir teorinin unsurları veya belirli
bir bilime özgü yöntemler, teknikler olabilir.
Genellik 2, Genellik 1'i geliştirme işi değil, daha çok Genellik 1'i dönüştürmeyi amaçlayan teorik üretimin işidir.
Genellik 3 ise bu teorik üretim süreci sonucu ortaya çıkan somut bilimsel genelliklerdir . Bilginin üretildiği kuramsal üretim tarzını biraz daha açalım.
A)Ampirik duyusal düzen ,mantıksal kavramsal düzen
B)Genellik 1 (ampirik düzeyin sonucu ile sağlanan teorik hammadde). Genellik 1 de verilmiş olan kuramsal hammade “ampirik “gündelik insan pratiğinde (gündelik dolayımsız deneyimde ,bilince verilmiş olan “somut “) teknik pratik ve bir çok somut uygulamanın karmaşık detaylandırmasını içeren gerçeklikleri, nosyon, tasarım , fikir ve gözlemlerden oluşur . Bilimsel pratiğin hammadesi olan bu fenomenler nesneldir . Reel sosyal fenomenleri içerir. Bu nesnel toplumsal fenomenler duyusal ideolojinin belirttiği gibi tekil duyusal nesne değil her zaman önceden işlenmiş kuramsal bir çalışmanın ve sorunsalın materyalleridir. Önemli sosyal pratiklerden ve bilimsel pratiğin üzerine çalışacağı hammaddeyi sağlayan sosyal pratiklerden biride teknik pratiktir .
Teknik pratik : teknik pratikte diğer sosyal pratiklerle aynı yapısal mekanizmayı paylaşır.
1- Uygulandığı hammade
2- Kullanılan aletler ve emek biçimi
3- Elde edilen teknik ürün
Teknik pratik bilimsel -kuramsal pratiğin tersine kendi içsel dinamik ve süreci ile belirlenmiş nesnel öznesiz bir süreçten farklı olarak ,ürüne yönelik yürütülen,teknik pratiğin dışında ki bir eksiklik, talep vb için yürütülen telelojik bir etkinliktir.
Genellik II (üretim araçları, bilim teorisi sorunsal)
Genellik III (yeni bilgi, "somut bilgi, düşünce somutu ").
Althusserin Bachelardın tarihsel bir üretim olarak bilim anlayışı ile nesnel bir üretim süreci olarak ekonomik üretim tarzından bahseden marxın üretim tarzı kavramını soyut ama zengin bir şekilde bilginin bir üretim olarak kavramsallaştırılmasına uygular. Keza bu üretim olarak bilgi anlayışı hem ampirizmde hemde idealist Epistemolojilerin hepsinde olan klasik özne ve nesne düalitesi üzerinden bilgiyi ele alan epistemolojilerin reddidir. Artık epistemolojinin görevi özne ve nesne arasında ki bilgi uygunluğunu ele almak değil bilginin üretim mekanizması üzerine bilgi üretmektir. Aslında üretim şablonu ekonomik politiğin şablonunun farklı bir sürece teorik üretim sürecine uygulanmasıdır. Teorik emek nesneleri ,hammade aslında gerçek doğadan kaynaklanır bilimsel pratiğin hakkında gerçekten bilgi edinmeye çalıştığı ona araştırma nesnesini sağlayan reel dünyadır. Bu emek nesneleri doğal olarak veya hammade şeklinde verili olabilir. Ama hiç bir zaman bilimsel pratik bu doğal dünyanın saf sezgisel duyusal tekilliği üzerinde çalışmaz. En saf veri bile önceden işlenmiş belirli ideolojik nosyon ve belirli bir teknik teorik vb karmaşık içeriği taşır. Bilimsel pratik o yüzden her zaman belirli bir teorik genellik üzerinde iş görür.
Emek araçları (örneğin kavramlar, teoriler, mantıksal-matematiksel çıkarım teknikleri veya deneysel teknikler tek kelime ile sorunsal ) ile emek nesneleri üzerinde çalışarak reel dünyayı kavramanın bir aracı olan zengin bilimsel bilgileri ve bilgi nesnelerini üretirler .teorik olarak tanımlanmış bu
kavramsal nesneler zengin ve dinamik bir üretim süreciyle dönüştürülerek bilimsel bilgi derinleştirilir. Bachelardın Marksist bir epistemolojinin temeli içinde Marksist felsefenin belirli bir okumasına uygulayan Althusserin üzerinden Dominique Lecourt Bachelardın materyalist bir okumasına girişerek tarihsel materyalizmin epistemolojisi ile bir diyaloga sokar .
Şimdi Dominique Lecourt'a dönüyorum. “İngilizce Baskıya Giriş” (1975, 7–19), Bachelard ve Kuhn'un
yaklaşımları arasındaki keskin ayrım olarak gördüğü şeyi tanımlama zorluğunu üstlendi: Gaston
Bachelard'ın ilk büyük eseri olan The New Scientific Mind. mantıksal çalışma, Karl Popper'ın ünlü kitabı The Logic of Scientific Discovery'nin Viyana'da yayınlandığı aynı yıl 1934'te yayınlandı. Takip eden otuz yıl boyunca, her birinin ve diğerinin eserleri geliştirildi, zenginleştirildi, düzeltildi ve
yayınlandı, ne bir çatışmanın başlangıcını ne de aralarında herhangi bir öykünme belirtisini
kaydetmek mümkün olmadı. […] Ancak, son zamanlarda yaşanan iki olay ciddi bir yanlış anlamaya [yol açtı]. Bu iki olay, […] Althusser'in eserlerinin İngilizce'ye tercümesi ve […] Thomas Kuhn'un
Bilimsel Devrimlerin Yapısı'nın kısa bir süre önce Fransızca olarak ortaya çıkışıdır. Bir dizi İngiliz yorumcu, Althusser ve Kuhn tarafından savunulan epistemolojik konumların saf ve basit kimliği
olmasa bile "yakınsama" olduğunu gördüler. Marksist olanlar da dahil olmak üzere birçok Fransız
eleştirmen, Kuhn'un tezleri ile Bachelardcı epistemolojik akım arasında bir uyum saptayabileceklerini düşündüler. […] Açıkça söylemek gerekirse: Bunun tamamen yanlış olduğunu düşünüyorum. (Lecourt 1975, 9-10)
Lecourt Althusser'in mevcut Fransız Marksizm’indeki rolünü tanımlayarak başlıyor:
Fransa'da diyalektik materyalizmi -Marksist felsefeyi- ve Gaston Bachelard tarafından başlatılan belli bir epistemolojik geleneği bir araya getiren teorik bir karşılaşma. Bu beklenmedik karşılaşmanın yeri Louis Althusser'in eseridir […]. Hemen söyleyeyim: On yıldan fazla bir süredir bu karşılaşma, Marksist kampta inanılmaz bir dizi siyasi fırtınaya yol açtı. Kanalın bu tarafında, bu fırtınaların kasırgaları henüz oluşmayı ve yeniden şekillenmeyi bırakmadı. […] 1968'e kadar eleştiri rüzgarı sağdan, "Garaudyizm"den, o sözde "Marksist hümanizm"den esiyordu […] Althusser o zaman "bilimcilik" ve "dogmatizm"le suçlandı. Bu saldırılar Gaston Bachelard'ın eserlerinden ödünç aldığı "epistemolojik
kopuş" kavramını temel teorik hedef olarak aldı. Bachelard bunu bilim tarihçilerine, sürekliliğe fazlasıyla meyilli olan ve bilimin yalnızca kendi geçmişinden koparak, yalnızca koparak kurulduğunu hatırlatmak için icat etmişti; bir bilimin nesnesi bu nedenle dolaysız bir veri değildir ve onun üretim sürecinden önce mevcut değildir. (Lecourt 1975, 7)
Bachelard geleneğinin baskın eğilimi materyalist iken, "Popperizm" eğilimi ve onun varyantları, bazı görünüşlere rağmen, açıkçası idealisttir. […] İki geleneğin yakınlığının bariz görünebileceği iki metni inceleyeceğim:
Bir yanda Bachelard'ın Çağdaş Fiziğin Rasyonalist Etkinliği; diğer yandan, Bilimsel Devrimlerin Yapısı.
Bu iki kitap gerçekten de temel konularda uyum içinde görünüyor. (Lecourt 1975, 10)
Lecourt, “görünür yakınlığın” üç noktasını listeler:
İkisi de bilimler tarihine dair süreksiz bir anlayış sunar […] her ikisi de mevcut, eşit olmayan bir şekilde gelişmiş, bilimsel işbölümü ve onun malzeme bileşenleri üzerine bir yansıma[…]. Son olarak[…] ikisi de bilimin “normalliğinden” söz eder. (Lecourt 1975, 10)
Sonra onları eleştirel olarak inceler.
Bachelard'ın yaklaşımını açıklayarak başlıyor:
[W]ifadesiyle [epistemolojik değer]Bachelard, bilimin kendi felsefesinin kendi içinde yer almayı hedefliyor: pozitivist eğilim. Poincaré'den bu yana geleneksel olan "bilimin değeri" hakkındaki
tezlere, onların ortaya çıkmasına neden olan şüpheci ve göreceli inanç ifadelerine karşı Bachelard,
epistemologları çağdaş bilimsel pratikte yeni epistemolojik değerlerin sürekli ortaya çıkışını
kavramaya davet eder. […] Epistemolojik değer kavramı, bu nedenle, aynı zamanda, “belirsiz
görelilik” ve modası geçmiş bir şüphecilik olarak adlandırılanlarla mücadele etme işlevine de sahiptir.
(Lecourt 1975, 11–12)
Bilimlerin tarihi, irrasyonalizmin yenilgilerinin tarihidir. Ama mücadele bitmez […]. (Bachelard 1951,
27)
Bachelard, son eserlerinde bu tezi yüzlerce kez dile getirir: onda bilimsel düşüncenin tam diyalektiği dediği şeyi görür. Dolayısıyla Bachelard'ın felsefede hem materyalist hem de diyalektik bir konumu savunduğu paradoks olmadan tartışılabilir. Felsefedeki bu konumdan, epistemolojinin statüsünde devrim yapabilir: tarihsel epistemoloji dediğim şeyi tesis edebilir ve kendisini her tür pozitivizmden kökten ayırabilir. (Lecourt 1975, 13)
Sonra Kuhn'a döner:
Kuhn […] çözümsüz bir soruya ardı ardına yanıtlar alıyor. Bachelardcı epistemolojinin sormayı
reddettiği soru; inkarı üzerine kendi zeminini kurduğu soru: bilimsel bilginin nesnelliğiyle ilgili idealist soru (nasıl garanti edilir? Nasıl kurulacak?) Kuhn kuşkusuz bu soruyu 'somut' görünen terimlerle ortaya koyar. güncel ve bilimsel: Çalışmalarında ne bir cogito ne de aşkın bir özne sorunu yoktur, bu bir "bilimsel gruplar", laboratuvarlar sorunudur ve kitap, bilim adamlarına "konuştuğu" da işte budur. bugün -şüphesiz Bachelard'ın eserlerinden daha iyi- ama sözlere kapılmamak esastır: Bu çalışmanın teorik çekirdeği eski bir felsefi kavramdır, çemberde empoze ettiği cevapların kortejinin eşlik ettiği idealist bir sorudur. Kuhn -ve yalnız o değil- tuzağa düşmesidir. Bu nedenle, "süreksizlik"e ve diğer birkaç görünüşe rağmen, bana kesinlikle çağdaş epistemolojinin iki eğiliminin bir araya gelemeyeceği anlaşılıyor. Tekrar ediyorum: bu, felsefedeki bir konum sebebinden dolayıdır. Biri çekingen ve karışık ama tartışmasız bir şekilde materyalist kampta yer alıyor, diğeri ise idealist felsefelerin yörüngesine kazınmış durumda. (Lecourt 1975, 18-19)
Açıkçası bachelardın üzerinden başta Althusser sonra Lecourt'un Marksist metodolojik yazılarla zengin bir diyaloga sonucu oluşturdukları bir üretim tarzı sonucu olarak bilgi anlayışının zenginliği ortadadır.
1-) bilgiyi dolayımsız deneyimde bir verilmiş olarak gören ,bilinecek gerçek nesnenin bir parçası sayan ve bu bilgiyi gerçek nesneden soyutlayarak elde ederek bilen bir özneyi varsayan ampirist , pozitivist ve rasyonalist olsun geleneksel epistemolojik yapının varyantlarının bilgi anlayışına karşı sağlam bir alternatif yaratır.
2-) bilgiyi bir ampirik veya aşkın öznenin yarattığı idealist ampirizme de karşı bilgi -düşünce sürecinin madde karşısında konumlanan bir soyut düşünce değil toplumsal bütüne eklemlenmiş bilgi üreten özgül bir aygıt olarak ortaya koyar .
3-) Marksist epistemoloji içindeki gerilimleri çözme yeteneğine sahiptir . Bilgi ne basitçe doğanın maddenin zihinsel yaklaşık yansımasıdır ne de mutlak tarihselci yaklaşım gibi tarihin özünün görünümü parçasıdır. Bilgi kendi özerk pratiğine sahip bir üretim süreci olarak bütünün karşısında kendi etkisine sahiptir. İçsel gelişim ritmi de diğer bütünün öğelerinin tarihsel gelişim ritmine
indirgenemez . toplumsal bütünün öğeleriyle indirgemeci olmayan üst belirlenmiş bir ilişkiye sahiptir.
4-) özcü epistemolojik geleneği aşma fırsatı verir . Ne teorinin ne de gerçeğin mutlak bir öz olup bilgi teorisini belirlediği klasik özne nesne ilişkisine bağlı rasyonalist ve ampirist özcü epistemolojik
yaklaşımları aşmayı sağlar .
Yararlanılan Kaynaklar ve dipnot :
Althusser, Louis: marx için ,kapitali okumak,amiens tezi , felsefede Marksist olmak . Lecourt, Dominique: Marxism and epistemology
Suchting ,W.A" Marx and Philosophy three Studies
Rheinberg, Hans Jöhr: Die erkenntnistheoretischen Auffassungen Althussers
Tarihsel epistemoloji üzerine bir ek :
Tarihsel epistemoloji yirminci yüzyılda ki gelişmelerin çoğu, Descartes ve Bilimsel Devrim zamanından bu yana Fransız felsefesinde egemen olan bilimsel yaklaşımda uzun süredir devam eden rasyonalist bir yaklaşıma dayanıyordu. Copernicus'un dünyayı kozmostaki ayrıcalıklı yerinden uzaklaştırmasının ardından Galileo, doğa yasalarının özünde matematiksel ve soyut biçiminde ısrar etti. Galilean biliminin ardından, rasyonel biçim artık yalnızca sabit, kapalı sistemlere uygulanmakla kalmıyor, aynı zamanda özünde açık bir sürecin işleyişini tanımlamak için de kullanılabiliyordu. Bu tarihsel dönüşümün özü, Alexandre Koyré'nin Bilimsel Devrim: Kapalı Dünyadan Sonsuz Evrene başlıklı önemli bir çalışmanın başlığında ifade edildi. İngiliz ampirizminin, bilimsel kavrayışın birincil aracı, yani bir tümevarım yoluyla akıl yürütme yöntemi olarak deneyime ayrıcalık tanıma konusunda Francis Bacon'ı takip etme eğiliminde olduğu yerde, Fransız rasyonalizmi, ilk aksiyomdan önermenin doğruluğundan bilgiyi tümdengelim yoluyla üretilebileceğini öne sürerek, Kartezyen düşüncenin kuralcı yolunu takip etti. Bu yaklaşımların her ikisi de Galileo'nun çabalarını bilgilendirmiş olsa da, Fransız bağlamında en güçlü etkiye sahip olacak olan matematikleştirmeye yapılan vurguydu. Deneyimden gelen tümevarım ve düşünce içinde tümdengelim olarak bir akıl kavramı arasındaki yarık, Léon Brunschvicg'in neo-Kantianizminden doğan ve bilinçli olarak Henri Bergson'un felsefe anlayışında sezgisel deneyime verilen önceliğine karşı bir çalışma bütünü olan yirminci yüzyıl Fransız epistemolojisinin gelişiminin ayrılmaz bir parçasıydı.
Jean Cavaillès, Sur la logique et la théorie de la Science (1942) adlı makalesinin kapanış satırlarında bu ayrımı şöyle ifade etmiştir: “Bu bir bilinç felsefesi değil, bir bilim doktrini üretebilecek bir kavram felsefesidir" Daha sonra Alain Badiou tarafından onaylanan bir konumu ortaya koyan Michel Foucault, Cavaillès'in değerlendirme listesinde yirminci yüzyıl Fransız felsefesinde iki temel okula dikkat çekti. biri deneyim, anlam ve özne felsefesi ( Jean-Paul Sartre ve Maurice Merleau-Ponty'nin fenomenolojik felsefeleri) Diğeri ise "bir bilgi, rasyonalite ve kavram felsefesi (tam olarak Bachelard, Canguilhem ve Cavaillès'in epistemolojik çabalarıyla örneklenmiştir)
Foulcaut kendisi ve çağdaşlarının felsefi amacının bu muhalefeti çözmek olarak görmüştür. Bilimsel bilgiyi kavramsal olanı ,yaşanmış deneyim ve öznelliğe karşı inşa eden ekolle yaşanmış deneyimi öznelliği ,bilimsel kavrama öne çıkaran karşıtlığın aşılması olarak . Bu aşılma Althusserin özneyi (materyalist) Marksist okuması ile Lacancı psikanalizimle beraber farklı bir noktaya gelmiştir. Le Nouvel Esprit scientifique (1934), La Formation de l'esprit scientifique (1938) ve La Philosophie du
non (1940) gibi eserlerde Gaston Bachelard, bilimlerin oluşumunu belirleyen epistemolojik kırılmaların genel bir teorisini inşa eder. Maddi dünya hakkındaki ideolojik kavramları bilimsel düşünceden çıkarmak için bir bilimin psikanalizini önerir. La Philosophie du non'da, Öklidyen olmayan geometrinin katı bir şekilde bir "olumsuzlama" değil, daha ziyade bir genelleme ya da daha geniş bir geometri anlayışı olması gibi, bilim felsefesinin de "Kantçı olmayan" olması gerektiğini savunur. Bu epistemolojik engeller ideolojik animist ve realist engellerin yanı sıra bireysel bilimler üzerindeki
tüm genel kategorik kısıtlamaları ortadan kaldırmak zorunda olduğu duygusunu içerir.
Brunschvicg'i en çok rahatsız eden ve Bachelard'ın "Kantçı olmayan" bir bilim felsefesi geliştirme çabalarında önemli bir unsur olacak olan Kantçı felsefenin bu öğesi, yani bilimsel ilerlemeye koyduğu sınırlamalardır. Aşkın bir öznenin sabit yapılarını terk eden Bachelard, bilim tarafından tanınan tek normların matematikselleştirilmiş biçimselleştirme ve basit gündelik deneyimden kopup bilimsel bilgiyi inşa eden tarihsel bir üretim süreci olarak görür. Bachelard üzerine önemli bir eleştiri Canguilhemden gelir. Canguilhem Bachelard'ı 'bölgesel' ve 'genel' epistemolojiler arasındaki ayrımı hakkında sorgular. Bachelard'ın rasyonalist epistemolojisinin , ontolojik bir özne teorisine atıfta bulunmadan veya aşkın bir kategori teorisine (Kant)atıfta bulunmadan nasıl ortaya koyacağını sorgular. Kantçı
kategorilerin reddi üzerine rasyonalist temelli bir bilim anlayışında kavramların işleyişi önemlidir işte
bu noktada Althusserin bachelard ve Marx arasında kurduğu köprü yardımcı oluyor. Bilgi özerk bir üretim süreci olarak ne aşkın ne de ampirik bir özneye (öze )dayanmadan özgül toplumsal bir üretim süreci olan kuramsal pratiğin bir ürünü olarak kavranır.
-Alkım Ekinci
Mükemmel bir yazı olmuş eksiklikleri olsada bachelard ve marx arasında böyle bir yazı hiç okumadım
YanıtlaSil